BEN GELDİM

Kime sorsam yaşamak amacını

Durdu, dedi: Can toplamaya geldim.

Elde ne var, dediğim de dedi ki:

Çok sağırla konuştum, çok kör kılavuzumdu.

Meğer geçmişte kalmıyormuş hiçbir şey

Meğer her şey, hepimizle yürüyormuş adım adım

Bize kalan, bize gelen ve bizim olan

Ve kazandığımız her şey dört bir yanımızda…

Bunlar, ne canlı kalkan olabiliyor çevremizde

Ne de öldük deyip gömülmeye ‘Evet’ diyorlar

Ederini peşin peşin ödediğimiz de

Beleş gelen de borçlandığımız da

Koparırken gönül tellerimizi bir bir

Gidiyor, gidecek ne varsa gitmemesi gereken

Kalıyor, kalmaması gereken ne varsa

Bıkmadan usanmadan oynuyoruz kuklamızla

Gittiğim yollardan geri dönerken soğukkanlıydım

Ellerim boştu ancak umut doluydum, tepeden tırnağa

Tuttum kendimi, oturttum dizlerimin önüne

Dedim ki: Bak, ben pek bir şey bilmediğimi biliyorum

Gördüğümün arkasını da görüyor değilim

Sana ne çiçek dolu bir ova ne de serin sular verebilirim

Ve dahası ben ne bulunmaz bir insanım ne de bir düşüncesiz

Herkesin kendisine bir tekel kurduğu şu evrende

Ne baş üstünde baş ne ayak altında bir taş

Olmayı istemediğim bir hayatın içinde

Yaşamakta zorlandım. Onun için gülümsedim

‘Sen olursan çift başlılık olur.’ diyenlere

Baktım ve diyemedim: ‘Sen baş mısın ki?’

Ben, kendimin bile dostu ve yardımcısı olamazken sık sık

Görüyorsun üstelik kendimin düşmanı olduğum açık

İçimde suskun türküler, dudağımda sesi çıkmaz bir ıslık

Esintiye bindim, canım avuçlarımda

Yanında da iki damla gözyaşı

Ben geldim, ben geldim, ben geldim efendim

Açılır mı beklediğim kapınız…

Tek geldim, tek başıma geldim

Yalnızdım, yalnızım, yalnız…

PİŞMANLIK

         PİŞMANLIK

        Uzun süre kalacağı hastanede, yalnız kalması gerektiğini düşündüğü odada, birkaç gün önce yan yatağa getirilen yaşlı kadından rahatsız olarak:

-       Tek kalıyordum da bugün çıkacağım anlaşılınca, bu teyzeyi getirdiler, dedi. Sonra kendinden, ne kadar çok çalıştığından ve evinin iş yerine uzaklığının onu ne kadar yorduğundan yakındı.

Ziyaretçisi, taşınması gerektiğini söyledi. Bir kurumda müdire olan ve hastane odasındaki yatağına oturmuş kadın, hüzünlü bir sima takınarak:

-        Üç bin kitabımız var, nasıl taşınalım, dedi.

Gülümsedim.

-        Kaçını okudun, demek istedim, diyemedim, hala pişmanım.

 

           UZUN SESSİZLİK

-         Geçen ay Pakistan’daydık, dedi ağzını yayarak yanındaki genç memura sonra ekledi:

-         Sen gittim mi Pakistan’a?

         Genç memur, ‘Hayır’ anlamında başını sallarken diğeri onun ağzını açmasına fırsat vermeden devam etti:

-        Geçen hafta İtalya’ya üç günlük bir gezi yaptık, dedi ve ekledi:

-        Sen gittim mi İtalya’ya?

-        Hayır, dedi ve diğeri gördüklerini hiç sorulmadığı halde anlatmaya devam etti:

-        Geçen yıl da Norveç’e gitmiştik, dediği anda beriki onun soru sormasına zaman vermeden konuşmaya başladı:

-        Ben Norveç’e de gitmedim. Geçen yaz Nevşehir’e gittim. Ürgüp, Avanos, Göreme, Derinkuyu her yerini gezdim. Geçen ay da Antakya, Urfa, Antep, Mardin’deydim. Çok güzel bir gezi oldu. Bu hafta da Doğu Karadeniz turuna katıldım. Samsun, Trabzon, Rize… Ayder’de geceledim, Uzungöl’de kahvaltı ettim. Galiba sen de bunların hiçbirine gitmedin, değil mi, dedi.

-        …………uzun bir sessizlik oldu cevap yerine

FITRATA DÖNÜŞ ZAMANLARI

Ayten DURMUŞ, Kur'anî Hayat Dergisi (Sayı 2018/59)

RABB'İM!

Kırığımı bağladın, yaramı yine sardın

Bin parçaya bölünmüş nerem varsa onardın

Bağrıma taşlar basıp ağlarken gizli gizli

Sevgili, sen de benim gönlümü mü okşardın

Fıtrat; yaratılış, karakter, tabiat, mizaç, huy anlamlarına gelmektedir. Terim olarak ise Allah Teâlâ'nın, yarattıklarını, kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir kabiliyet üzere yaratmasıdır.

İnsanın, fıtrî özelliklerini doğru şekilde geliştirmesi ve kullanması, onun yaratıldığı doğru fıtrat üzerinde olmasını sağlar. Bunları yanlış kullanması ise kişinin kendi fıtratını bozması anlamına gelir. Bu durumdaki insan, farklı sebeplerle bazen ‘kendini kaybetmek’ denilebilecek durumları yaşar. Buna ‘insanın üzerinde yaratıldığı fıtrata yabancılaşması’ da denilebilir.

Fıtratına yabancılaşmış bir insanın kendisini gerçek fıtratına döndürmesi, esasında ‘gerçek kendini’ veya ‘kendi gerçeğini bulması’dır. Bu durum onun özellik, nitelik ve yeteneklerini doğru kullanmaya başlaması demektir. Esasında bu anlamdaki dönüşe Kuran ‘tövbe’ der. Bu, kişinin tahrife uğramış eski kendinden, olması gereken aslî kendine dönüşüdür.  

İnsanın fıtratına yabancılaşmasına sebep olan bazı durumlar ve dönüş imkânları

* Haramları rahatsız olmadan yapmak, fıtrata yabancılaşmaya sebep olan en önemli husustur. Haramların yapılmasında ve yaygınlaştırılmasında, şeytanın dostları olan insan şeytanları etkilidir. Bizler böyle kişilere karşı: ‘Ey inananlar, (insan) şeytan(ların)ın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, şüphesiz o, fuhşu ve kötülüğü emreder.’(Nur 24/21); ‘Sen onlardan güzel bir hicretle hicret et.’ (Müzzemmil 73/10) denilerek uyarılır ve ‘Keşke falancayı dost edinmeseydim.’(Furkan 25/28) diyebileceğimiz bir gün gelmeden önce, hangi izler üzerinde yürüdüğümüze dikkat etmeye çağırılırız. Sorunlu eylemleri rahatlıkla yapan kişilerden uzaklaşmak, önemli bir korunma yoludur. Çünkü insan, yanlışı rahatsız olmadan yapanların varlığı ve çokluğundan etkilenebilir. Kötülüğün yapıldığı mekânlara giden yollar da vardır. O yola düşen, oraya varır, bu da korkunç sonun başlangıcı olur. Hayat yolu yanlışa düşenin, düzelmek ve arınmak için kullanması gereken üç merhalesi vardır:

1. Yanlış eylemlerden uzak durmak

2. Harama alışmış kişilerden uzak durmak

3. Haramların işlendiği yerlerden uzak durmak

Yine de insanın günah işlemeyen bir varlık olması mümkün değildir. Ancak, kişinin işlediği günahlar karşısındaki tavrı, onun yol haritasını oluşturur. Ya bu yolda düşe kalka yürümeyi öğrenecek ya da düştüğü bir yerde kalacaktır. Yenmesi yasaklanmış meyveyi yeme gibi bir yanlışa düşen Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın durumu buna örnektir.  Onlar, düşe kalka da olsa yürümeyi öğrendiler ve bize de öğrettiler. Her kim ki günah ve haram olan şeyleri işler sonra aklı başına gelir, tıpkı o ikisi gibi: ‘Ey Rabbimiz! Kendimize yazık ettik. Şayet sen kusurumuzu örtüp, bize merhamet etmezsen, en büyük hüsrana uğrayanlardan oluruz.’(Araf 7/23) diyerek durumlarını düzeltirlerse bu gerçek bir kurtuluş ve fıtrata dönüş olur. Defalar kere anlatılan bu kıssa, esasında bize şunu da öğretmektedir: Ey atalarının yollarını kutsayıp ‘Atalarımızı böyle yaparken bulduk, Allah da bunu bize emretti.’(Şuara 26/74) diyerek yanlışlarını savunanlar! Unutmayın, ilk atanız Âdem yanılmıştı, sonrakiler de yanılabilir.

VERİN BANA BENİ GERİ

Kaybolsam ne olur bu şehirde

Bir daha kaybolmazdım

Bu hepsi birbirinde yok olmuş

Bu hepsi birbirine benzeyen

Şahsiyetsiz sokaklarda

Aramazdım geçip gitmiş

Ne varsa gözümde kalan

Ne varsa ardından bakakaldığım.

 

Yaşamak istemiyorum

Efendilerini doğuranlarla

Doğurduklarını öldürenlerin

Kol kola güldüğü bu yerlerde

Beni çiçeklerin yeşil açtığı

Yaprakların arasında kaybolan

Kaybolacağım yerlere götür

Boş sözlerin asıldığı yerlere

 

Dağa tekme atan bir çocuk öfkesiyle

Yaşamak yeryüzünde, nereye kadar

Ninni benim öfkelerim, ninni de ninni

Hanimiş de kuzumun yaptığı kâğıt gemi

Bizi alıp götürsün Nuh’un ardından

Bizi korusun tufandan, kayalıktan

Soran var mı içimdeki tufandan

Soran var mı içimdeki nirandan

 

Kaportası güzel kişiler vardır

Tıpkı güzel sesler gibi fakat sözü yok

Dünyayı çevrelerinde dönüyor sanır bunlar

Ne dünyası, hatta bütün evreni

Kim söyleyecek bunlara kim

Bir toz zerresi kadar bile olmadıklarını

Tevazusuz, hadsiz, edepsiz

Çiçekleri koklamak da neyin nesidir.

 

Müekked vahşet karşısında

Hüsnü ta’lil, teşbih, istiare

Müebbede mahkûm olmadığım yıllarda

Yaşayacağım bir dünya kurmak istedim

Her genç gibi… Olmadı

Yaşadığım dünya beni kurdu

Oturttu, gönlümde kanatlanmış ne varsa

Vurdu şakağından hayallerimi

 

SAĞ ELİNDEKİ NEDİR?

Ayten DURMUŞ, Kur'anî Hayat Dergisi (sayı 2018/58)

(Bir Tefekkür Denemesi)

 Bilindiği gibi Hz. Musa Peygamber’in hayatı, tabileri ve karşıtları sebebiyle yaşadığı sıkıntılar ve zorluklar, kitabımız Kur’an-ı Kerim’de en çok anlatılan hususların/kıssaların başında gelir. Bu, aynı zamanda şu demektir: Bu kıssadan alacağımız çok dersler var.

Bu yazımızda, bu uzun kıssada söz edilen bir ‘asa’, ana konuyu teşkil edecektir. Kıssa boyunca varlığından söz edilen ve her söz edildiğinde, niteliği farklı bir kelime ile ifade edilen asanın beş ayrı yerde kullanımı üzerinde durulacaktır.

Birinci Merhale

Asa Nedir?

Kitabımız, bizler, asırlar sonra kerameti bir sopada aramayalım diye, asa ile ilgili bilgiyi şöyle verir:

‘Taha Suresi 20:17. ‘Ey Musa! Şu sağ elindeki nedir? 18. Dedi ki: O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim. Onunla başka işlerimi de görürüm. 19. Allah: Onu yere at ey Musa, dedi. 20. Musa da onu attı. Bir de ne görsün o, hızla akan bir yılan (hayyetun tes’â) olmuş! 21. Allah, şöyle dedi: Tut onu. Korkma! Biz, onu yine eski durumuna döndüreceğiz.’. Burada seçilmişliğini, vahyi dinlemesi gerektiğini (20/13) ve tebliğle görevlendirildiğini öğreniyor.

Bu tecrübe genç Musa’yı peygamberliğe hazırlama aşamasıdır. Mısır’dan çıkarken korktuğu gibi Mısır’a dönerken de ateş bulmak için gittiği bu yerde korkmuştur. Bu durumda ona şöyle seslenilmiştir: ‘Asanı at! Musa, onu çevik bir yılan gibi (ke ennehâ cânnun) deprenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. ‘Ey Musa! Korkma! Çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.’ (Neml 27:10). Ve şöyle de anlatılır aynı durum: ‘Değneğini at! Musa, değneğin çevik bir yılan (ke ennehâ cannun) gibi kıvrıldığını görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. ‘Ey Musa, dön gel; korkma, şüphesiz güvende olanlardansın.’ denildi.’(Kasas 28:31). Burada onun korkuları giderilmeye çalışılıyor.

Taha suresinde, asanın atıldığı ilk anda asa “hayyetün tes’a” denilerek tanıtılırken; Neml ve Kasas surelerinde söz edilen bölümde “cannun” olarak nitelendirilmiştir. Hayye kelimesi hayat bulmuş anlamında olup hareket etmeyen bir nesnenin hareket etmesini ifade eder. Cannun kelimesi ise duyu organlarının göremeyeceği bir şey anlamında olup hayyetün olarak ifade edilen asanın ne kadar hızlı bir şekilde hareket eden varlığa dönüştüğünü anlatır.

GÜLECEK GÖZLERİM

Kirli bir gözlükle bakıyormuşum hayata

Öyle dediler pembe gözlüklerini çıkarmayanlar

Rahatına düşkünmüş benim beynim,

Konformistmiş öyle diyorlar

Acılardan beslenmeye hiç niyeti yokmuş

Ama kemale erme yolunu da bulmuş

Gece yolculukları yapmış sık sık

Hayra yorup hayallemiş tüm düşlerini….

Kalp ağrılarımdan kurtulmak için

Saklanıyormuşum kitapların arasına

Olsun varsın kime ne, bulamaz ya kimse beni

En azından vurmuyorum başımı taşlara

Dua ediyor, umuyor ve bekliyorum

Biliyorum, O, beni güldürecek

Ve bu da sana verdiğimin

Kıymetini bil diye

Yaptığım bir şakaydı diyecek

Ben anlayacağım, kimseler anlamayacak

Gülecek gözlerim.

Kendini tekrarlayan baskıymış depresyon

Ve benim yakınımdan bile geçemiyormuş

Umut doluymuşum, hayal dolu, aşk dolu…

Ve ben ay’ımın yanına bir güneş getirsem

Kâinat kanunlarına aykırı mı olur bu

Olsun varsın ve gönlüm huzur bulsun

Maşallah, barekallah diyeyim

Şükürler olsun, beni kederden kurtaran Rabb'ime derken!

BİR ZÜMRÜDÜANKA HİKÂYESİ - 19

Bir Zümrüdüanka Hikâyesi -18

Zümrüdüanka artık çıkış vaktinin geldiğini düşünüyordu. Hazırlık yapması gerektiğini düşünerek oradan ayrıldı.

Baktı ki yolunun üzerinde dört kuş türü kendisini bekliyor. Bunlar: Kaz, tavus, kuzgun ve horozdu. Bu dört kuş türünün kanatlarında yolları kesen dört ayrı tayf vardı.

Kazdaki tayfın adı, hırstı.

Horozdaki tayfın adı şehvetti.

Tavustaki tayfın adı makam arzusuydu.

Kuzgundaki tayfın adı ise uzun emeldi.

Kaz, her şeyin en iyisi her zaman kendisinin olsun isterdi. Bir başkasının ondan daha iyi olmasına tahammül edemezdi. Yerken, içerken, gezerken hep en iyi kendisi olsun isterdi. Mesela, konuşulacaksa herkes ona kulak vermeliydi. Bir başka kuşun söze karışıp öne geçmesine dayanamazdı. Hırsı, her şekilde hissedilirdi.  

Horoz, tek başına saltanat sürmek ister, her şeyin aşırısına talip olduğu gibi, sayısı belirsiz bir tavuk topluluğuna da sahipti. Bütün kuşlarla aynı ortamda kalmak istemezdi, yalnızca tavuklarla kaldığı bir evi vardı. Sabahları, kendi otoritesini göstermek için erkenden kalkar, olanca sesiyle haykırmaya başlardı. Her konudaki aşırılıkları derhal hissedilirdi.

Tavus, ayaklarının görmemek için o muhteşem tüylerini açar, kendisine hayran bir şekilde aheste aheste dolaşırdı. Kanatlarını göstermekten son derece hoşlanırdı. Çünkü bu bir meydan okumaydı, onun kanatları gibi kanatlara sahip olan kuş hiç yoktu. Öyle güzel, öyle renkli, öyle pırıltılı… Tavus bu güzelliği sebebiyle kuş türünün en üst yöneticisi olmak isterdi. Çünkü o en güzel tüylere sahipti. Uçamasa da tüyleri çok görkemliydi. Şöyle bir daire haline getirip açtığı anda, yalnızca kuşlar değil, etrafta bulunan her ne varsa hayranlıkla gözlerini çevirirlerdi. Herkes bilirdi ki tavusa hangi makam verilirse verilsin o hep bir sonraki makamın hasretiyle kıvranırdı.

Kuzgun, ölümü hiç düşünmezdi. Sanki sonsuza dek yaşayabilecekmiş gibi hazırlık yapardı. İstediği şeylerin çoğuna ömrünün yetmeyeceğini aklına bile getirmezdi. Pek çok kuş türü, kuzgun cinsinin hayat süresini hatırlatarak ona nasihat etmek isterdi ancak o bildiğinden şaşmazdı. Ondaki uzun emeller, arka arkaya en az dört kuşak kuzgun cinsinin ömründe ancak yerine getirilebilirdi.

CEPHEYE SELAM

(Kahraman şehitlerimizin ardından…)

Yazmadan tarihler altın suyuyla

Dar gelen huduttan taştığınızı

Önce Peygamber’e anlatacağım

Cepheden cepheye koştuğunuzu

 

Dedin ki tarihe: ‘Yaz defterine:

Kurbanım bu yurdun her bir yerine.’

Küfrün en sömürgen hainlerine

Gördüm, dudak büküp şaştığınızı

 

Bağlandın davaya bir kopmaz iple

Doruksun, işin yok çukurla, diple

Anlamaz cahiller, hangi sebeple

Cepheye giderken coştuğunuzu

 

Küfür tek milletti, bizi ezerken

‘Kırıldı belimiz, doğrulmaz.’ derken

Millet arkanda, sen önde giderken

Bir bilsen, kaç asır aştığınızı

 

‘Vatanım!’ dediğin, aşkmış anladım

Ben de o sevdanın narına yandım

Kızıla boyanıp nasıl kıskandım

Al bayrak altına düştüğünüzü

 

Dedin: ‘Bitsin zulmün soysuz düzeni’

Evrende mevcudat, yaptı şöleni

Yırtarken biçilmiş en son kefeni

Demedin kavrulup piştiğinizi

 

Ölümsüzmüş hayat, böyle ölüşte

Vuslat tebessümü var bu gülüşte

Görürsem şaşırmam, gerçekte-düşte

Resul ağuşuna koştuğunuzu

Sayfa 21 / 36

VİDEOLAR


Kur’an’a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Kur'an'a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)

Rasulullah’ın Kur’an’la İlişkisi (22.02.2024)
Rasulullah'ın Kur'an'la İlişkisi (22.02.2024)
Kur’an’a Göre ’insanların çoğu’ (15.02.2024)
Kur'an'a Göre 'insanların çoğu' (15.02.2024)

Kur’an’a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Kur'an'a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)

Kur’an’da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Kur'an'da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur’an’a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur'an'a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)

İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
Kur’an’ın Aile Önerileri (21.12.2023)
Kur'an'ın Aile Önerileri (21.12.2023)

Cihad Nedir? (14.12.2023)
Cihad Nedir? (14.12.2023)
Allah’ın Orduları (07.12.2023)
Allah'ın Orduları (07.12.2023)

Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur’an Diyor ki (26.10.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur'an Diyor ki (26.10.2023)

Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Kur’an’ın Anlaşılması Önündeki Engeller ’Çeviri Sorunu (02.11.2023)
Kur'an'ın Anlaşılması Önündeki Engeller 'Çeviri Sorunu (02.11.2023)

Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)

Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)

Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri  (23.04.2019)
Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri (23.04.2019)
Kadınlarla İlgili Gelenek Nasıl Oluştu? / Geleneğin Takma Bacakları (21.02.2021)
Kadınlarla İlgili Gelenek Nasıl Oluştu? / Geleneğin Takma Bacakları (21.02.2021)

Kur’an’a Göre Şirk (12.11.2020)
Kur'an'a Göre Şirk (12.11.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-1 (29.10.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-1 (29.10.2020)

Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-2 (29.10.2020)
Hz. Meryem Örneğinde Kadın Hakları-2 (29.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-1 (22.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-1 (22.10.2020)

Şeytan ve Şeytanlaşmak-2 (22.10.2020)
Şeytan ve Şeytanlaşmak-2 (22.10.2020)
Cahil Kimdir? Cehalet Nedir? (15.10.2020)
Cahil Kimdir? Cehalet Nedir? (15.10.2020)
Joomla templates by Joomlashine