İçimdeki esinti giderken ağır ağır
Siler gözyaşlarımı kimseye göstermeden
Yükselen çığlığımı sessizce dinler ve der:
Bilirsin el değmedik yaralarım var benim
Bıkmadın mı ey gönül, çareler aramaktan?
Bu nasıl bir çamurdur, elime bulaşmıştı
Sonra ruhuma kadar kaplamış her yanımı
Gözümü, kulağımı açsam bir zift yığını
Ne yapayım bilemem, kılavuz bulamadım
Söyle bana ey gönül, bildiğin bir yol var mı?
Var git yoluna yeter yakamı bırak, desem
Hep masallar anlatır bana bir çocuk gibi
Gökten üç elma düşer ama ben hiç inanmam
Çıkarsız bir sevginin nerede bengisuyu
Beni değil ey gönül, göster bir başkasını…
Ağzımda bir parmak bal, yaşamak nasıl iştir?
Kızılcık şerbetini anlatmak her sorana
Kendimi kandırmakta zorlandım nice yıldır
En büyük yalanları sen hep bana söyledin
Ben gerçeğe ey gönül, bir ömür vermedim mi?
Bir anlamı yok mudur uçup giden günlerin
Ben neden hep içime çığ olup düşüyorum
Kendime el veririm bu dipsiz kuyularda
Öyleyse yorup duran kalabalık niçindir?
Söyle şimdi ey gönül, ben nereye gideyim?
Kayalardan çağlayıp dökülürken anladım
Kendimi mutlu etmek hakkımı kaybetmişim
Ne yapsam söyle bana seni güldürmek için
Özgür başı göklerde gölge salan çınarım,
Ah ederken ey gönül ben sana da yanarım…
Gerçek ne kadar acı, nasıl da can yakıyor
Yumruk gibi oturup insanın boğazına
Anlamak nasıl büktü belimi görüyorsun
Sessizlik var koynumda sanki bitmeyen gece
Sarıl artık ey gönül bana yorgan yerine…
Yırtıldı gözümdeki perde ciğerim yandı
Volkanlarım fışkırır, başkasını yakamam
Git dedim, ayrılmadın, yine ardımdan geldin
Sönmekteyim, içimde akan lav söz anlamaz
Sözler söyle ey gönül, kırıklarımı saran…
Söyle ben ne yapayayım, kime dert anlatayım
Kendimden sakladığım tufan yeridir göğsüm
Tut elimden birlikte dokunalım özüme
Bende kavruk yüreğin, kor ateşin elimde
Tuzak kurma ey gönül bana en derinimde
Tuzak kurma ey gönül bana en derinimde…
Ayten Durmuş