Geçmeyen ağrılar var, gelip göğse kurulan
Bitmeyen acılar var, gün doğmasını uman
Görünmez gözyaşları damlarken umutlara
Elbet bir şey değişmez bugünden yarınlara
Tüm çıkış yollarımı kapatan çıkmazlar var
Kırılan kolum değil omuz başlarım sızlar
Neden bunca yorgunluk, dolap beygiri gibi
Yol aldırmaz bir gidiş, ne ileri ne geri
Yani tükenmez kibrin tapınma davasında
Ne demek istiyorum, anlıyorsun aslında…
Sözüm şu: Herkes geldi tam ölecek yaşına
Herkesin kıyameti kopar kendi başına
İnsan bekler evrenin düzeni alt üst olsun
Bekler diktiği lale, karanfil, zambak solsun
Sana ne, sen ölünce evrende olacaktan
Kalkıp bakacak mısın topraktaki kucaktan.
Kimi düzgün kimi de azgınca yaşamıştır
Dünyayı alt üst eden kim unutulmamıştır?
Ötelerden ne haber verilmiştir beriye?
Baktın mı, gidenlerden ne kalmıştır geriye?
Boylan artık çiçeğim, sen neden ufuksuzsun
Ben senden umut kesmem sen neden umutsuzsun
Bir yaşam döngüsü var geçerlidir evrende
Açan gülün solduğu mevsim senin devrende
Olsa da sorun etme önümüz yine bahar
Kış geçince canlanır geçen mevsim solanlar
Varlık üstünde vardır, bir şefkatin gölgesi
Evren var ve sen varsın, bir de senden ötesi
‘Bunların hepsi kitap’, dediğin halde neden
Tanrı kitaplarını indirdin teke birden?
Beynini kömür edip gönlünü yakanların
Yani bu dünyadaki tüm üstün insanların
Sorulan sorulara verdikleri cevabı
Hazır ettim zihnimde dolduracağım kabı
Kitaplar arasında uyuyup uyanarak
Soruları bularak cevaplara bakarak
Nice zaman her söze yüreğimi mıhladım
Sonra o girdaptaki yıllarıma ağladım
Benim soruma cevap olmadı hiçbir kitap
Biçildi sanki ömrüm, tırpan üstünde bir sap…
Çaresi nedir dedim ufkumdaki karanın
Bileyim merhemini gönlümdeki yaranın
Kimse duymadı beni duyanlar aldırmadı
Kimisi de nedense başını kaldırmadı
Ben çemredim paçamı; sızlanma, yakınma yok
Razıydım her bedele, korunma, sakınma yok
Sorgulamam sürerken kaynadı tüm yürekler
Sarsıldı bataklığı yurt edinmiş direkler
Sordum: Anladıkların, bildiğine yakın mı?
Sen kimin dinindensin; insanın mı, Hakk’ın mı?
Nasreddin Hoca’m döndü, göle yoğurt çalmaktan
Dedi: ‘Suyun suyudur, söylenilen her yalan
İnsan, gerçek tahtına yalanları oturtur
Gönlünün arzusuna kutsal kılıflar bulur
Kendini tanıyınca der ki: Hemen durmadan
Gitmeliyim buradan daha da boğulmadan
Beklentim gerçekleşmez ben niye bekleyeyim
Aynaya bakıp: Beni bağışla mı diyeyim?
Yaşamın anlamı ne yok oluş girdabında
Neden hep acı gelir süslü umut kabında’
Gökten inen her damla arar gölü, dereyi
Yağmur kokusuna aç örttüğün pencereyi
Ben de bir damla gibi aradım denizleri
Hangi yol ulaştırır, bulduğumda izleri
Gidenleri sallanmış gördüm darağacında
Ölümleri ulaşmış, umudun kucağında
Dedim ki: Sana gelen bu yoldan ayrı gitmem
Sevdamı unutana hakkımı helal etmem
Gerçeğe gözlerimi açtığım andan sonra
Gülüşümü çalanı affetmem bundan sonra
Ayten Durmuş