İSLÂM YURTLARINA AĞIT!

Ey benim kan gölüne dönen şanlı coğrafyam

Bu taksimi kim yaptı, payına düşmüş akşam.

Ey ceddimin canından daha kıymetli yurdu

Nerede cihadının aslanlarıyla kurdu?

Bir kâbus mu gördüğüm yoksa korku filmi mi?

Bu Kudüs, Şam, Kahire, Mekke bizim değil mi?

Neyim var biri desin, beynimde bir bulantı

Düşmanım dost koynunda, ne hazin bir rastlantı

Vatanım parçalanmış, kalmış kulaksız, gözsüz

Ağzı dili bağlanmış, öldürülmüş son sözsüz

Üç beş kendini bilmez kesik başa protez

Kimi beyinsiz bilgin, kimi midesiz obez

Kimisi zulmün kulu kâfire siper olmuş

Kimi halkına düşman gâvura asker olmuş

Ey vatanım, kahrımı hangi dilde anlatsam?

Her gün bir yerde zulüm, ben nereye ağlasam?

Şaşkınım biz nasıl bir zamanda yaşıyoruz

Kendimizden öteye yokluğu taşıyoruz

Sabah ölüm getirir, akşam gider ölümle

Yurdum için demişler: ‘Ekmek gibi dilimle!’

Bir tarafım yıkılır düşen her bir taşınla

İçimde tufan kopar dökülen gözyaşınla   

Ne oldu sana böyle hani sen medeniyet

Beşiğiydin tarihin, ne oldu böyle hayret!

Haçlının yamyamları o sapkın dillerinden

Zihnine hançer sokmuş saklı emellerinden

Sen o zehirli dilden ab-ı hayat içmedin

Bunlar dost olmaz dedim; aldandın, vazgeçmedin

Diyarbakır’dan Şam’a ağlıyorken anneler

Bir sessiz isyan ile kavrulurken sineler

Her tarafta akan kan ufukları boyuyor

Beş on türedi hâlâ ‘devletçilik’ oynuyor

Halk ölüyor acından vatanından muhacir

Ayakta kalan varsa inen bomba devirir.

Ağlamak, öfkelenmek neyin çaresi olur

Gözlerimden kan akar, ciğerim ateş solur

Muhakkak değişmeli tarihin bu gidişi

Bir şeyler yapın artık kırılsın zulmün dişi

Ya bir Alparslan bulun ya Sultan Selahaddin

Versin işi ehline, zulme artık ‘Dur!’ desin

Durdursun tefrikanın ne kadar çarkı varsa

Hak davaya adansın bahtına ne çıkarsa…

Mesele hangi yolda yaşayıp öldüğümüz…

Mesele hangi şeye ağlayıp güldüğümüz…

Benim yüzüm Kudüs’e girdiğimde gülecek

O zaman gözyaşlarım şükürle dökülecek

Allah rızası için uyandırın uykudan

Bu nasıl rüya böyle kan, gözyaşı ve tufan

Tövbe estağfurullah, nasıl yorumlayayım

Acı gerçek söylesin hangi dilde ağlayım

Bu ne gaflet, dalalet, bu nasıl bir ihanet

Doğranarak ölenler diyorlar ki: ‘Bu cennet.’

Ey yüreği işlevsiz, ey yalanın sarhoşu

Ey tefrika dininin kafatası bomboşu 

Düşmanı dost göstermiş gözlerindeki pusu

‘Kardeşini vur!’ demiş Batı’nın her casusu…

Ya benim sözüm neden ulaşmıyor kimseye

Diyorum ki: Tek çare, tek çare vahdet bize!

Ben size öz kardeşim, ne olur beni duyun

Etekten taşı döküp şu sözlerime uyun:

Ey Muhammed Ümmeti! Vazgeç gittiğin yoldan

O yolda düşmanların sardı seni dört koldan

Elçi söylemedi mi ‘Birlikte rahmet vardır.’

Düşene çıkmak çok zor, tefrika derin yardır.

Birleş, başka çare yok çünkü düşman birleşti

Çağdaş teranelerle geldi yurda yerleşti

Enfal yetmiş üç size hiçbir şey demiyor mu?

Ya Âl-i İmran yüz üç hedef göstermiyor mu?

Ne olur anlayalım, Hak söylemiş sözünü

Kör etmek kime yarar hakikatin gözünü

Kur’an ne buyurmuşsa uyarsak uyanırız

Her mevsim bahar olan iklime boyanırız

Çare elimizdeyken elimizde kalmasın

Şu gelen neslimizde zulümle ağlamasın

Hiç değilse düşünüp kendimizden sonrayı

Bütün hayatımıza sunalım bu şifayı

Rahman merhamet edip samimi cehdimize

Belki tekrar ‘şeref ve izzeti’ verir bize

İşte öyle zamanda hayat sen ne güzelsin

Gelecekse mutluluk iki dünyada gelsin!

Elimi boş çevirme, Rabbim sen tek büyüksün

Annelerin gözyaşı mutluluktan dökülsün!

AMİN!

 

Enfal Suresi 8/73: ‘Kafir olanlar birbirlerinin velisidir. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.’

Âl-i İmran Suresi 3/103: ‘Hepiniz birden Allah'ın ipine (Kur'an’a) sımsıkı sarılın, parçalanıp ayrılmayın."

Hz. Peygamber buyurdu: ‘Birlikte rahmet vardır, tefrika ise azaptır.’ (İbn Hanbel, IV/145)