Dokuz Can

Ey gece!

Bir ses gelse:

‘Şu yağmurda ıslananlar

Şehitleri takip etsin,

Yollar açılsın ‘Şah-ı Şehîd’ yanına.’

Haykırsa her yer:

‘La ilahe illallah, eşşehid habiballah’

Aslolan sensin, değerli olan sensin

Bulunduğun her yer varlığınla sevinir

Makam sana hiçbir şey katamaz

Mertebeler ayaklarının altında olmakla şereflenir

Ey candan aziz! şimdi

Yabancının her şeyi bana

Dişimin arasındaki et parçası gibidir

Adı konulmayan bir huzursuzluk verir

Bahçemin dikenini soruyorsan, o da bendendir

Ama sök, damıt, çıbanına ilaç yap

Evet, her şey kendi yerinde güzeldir

Bu dallarsa çiçeklere gebedir

Çok alışamadım ben bu dünyaya

Sen olmasaydın çok da sevmezdim

Her şeyi azı dişimin kovuğunda, sızlatır durur

Hangi ney üfleyecek inleyişimi

Söyleme bana sakın ellerin bestesini

Ben kendi türkümüzün dilbestesiyim

Şu benim iklimim ki merhamet ve aşk kokar

Çiçekler onunla kokulanırlar

Câhillerse kokuyu çiçeklerden sanırlar

Hâlbuki ben onları, damıtılmış gözyaşıyla suladım

Giden ne varsa ve alınan ne varsa

İki kat gelir ve dokuz kat verilir, anladım

Evrenin töresi böyledir, gördüm-yaşadım

‘Anasır-ı erbaa’da neymiş,

Öğrendim varlığın sebebini, sebebi aşktır

Serdengeçmek, bu denizin en dibine dalmaktır

Onun için sakin ve sığ sularda yüzenler

Onun girdaplarını bilemezler

O girdaplar ki bir kere öldürüp

Yerine dokuz can verirler…

Ah Akdeniz!

Ne tez aldın yolladığım selamı

Yaktın doksan dokuz kere canımı.