Dün gördüm, yine neden, hüzünlere boyandın
Yine hangi ateşte, hangi tufanda yandın
Sarp geçide yönelmiş, üstelik de yayandın
Yanımda olsa deyip, hasretle beni andın
Nerde olsan sevgili, bekle seni bulurum
Kederlenme, ben senin İstanbul’un olurum.
Neden sana saraydır, kendi kurduğun zindan
Aykırı haykırışlar, homurdanır durmadan
Her şeye isyankârsın, kendine bile yaban
Gizleme hakikati, sanma ki yok anlayan
Dilin sussa, kalbini, gözlerinden okurum
Kahırlanma, ben senin İstanbul’un olurum.
Gözünü almasa da el âlemin serveti
Birazcık karardı mı, yüreğinin saffeti
Dostların ellerinden, düşmana bal şerbeti
Belli ki ağır geldi, nimetlerin mihneti
Nasibine altın tas, içinde bir tek yudum
Zehirlenme, ben senin İstanbul’un olurum.
Mertebe gönül işi, kimseye gönül koyma
Zamanın sahibi var, sus artık şafak sayma
Kurduğumuz hayalin, gözlerini sen oyma
Üstüne toprak atıp, başına da taş koyma
Bitmemişken sevdamız, hayattayken umudum
Kabirlenme, ben senin İstanbul’un olurum.
Görmeyen anlatırdı, şöhretin dilde iken
Ben seninle beraber, uzun bir yolda iken
Hayallerin büyüktü, sıkıştın gölde iken
Nereye gideceksin, bilmez bir halde iken
Okyanus ‘Gel’ diyordu, bir dar boğazda buldum
Nehirlenme, ben senin İstanbul’un olurum.