Ayten DURMUŞ, hertaraf.com 11.02.2020
Danışmak; bir iş için bilgi veya yol sormak, görüş almak, baş vurmak demektir. Bu kelime dilimizde, anlamını zenginleştirerek binlerce yıldır kullanılmaktadır (*). Bu kullanım çerçevesinde Arapçadan dilimize geçen ‘istişare, şûra, müşavere, meşveret’ kelimelerini ele alanlar, sözlerinin bir yerinde ‘Danışan dağlar aşmış, danışmayan yolda şaşmış.’, ‘Akıl akıldan üstündür.’ diyerek sözlerini süsler ve daha anlaşılır kılmak isterler. Bunun ardından ister ‘ortak akıl’ denilsin ister başka bir tanım yapılsın, düşüncelere, inançlara ve kişilerin konumlarına göre herkesin vereceği örnekler gelir. Çünkü danışarak eylemde bulunmak her yer ve her zamanda, doğru ve güzel bulunmuştur.
Biz Müslümanlar ise bu konuyu ele alırken önce içinde ‘danışma’ emredilen şu iki ayeti gündeme getiririz:
‘Onlar, Rablerinin çağrısına olumlu karşılık veren ve namazı kılan kimselerdir. ONLARIN İŞLERİ ARALARINDA DANIŞMA İLEDİR, kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.’ (42/Şûra: 38)
‘Sen, Allah'ın rahmeti ile onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın elbette etrafından dağılıp giderlerdi. Onları affet ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. İŞ HUSUSUNDA ONLARA DANIŞ; karar verdiğin zaman artık Allah'a güven, Allah kendisine güvenenleri sever.’ (3/Âl-i İmran: 159)
Eğer anlatacaksak ‘danışma’ konulu bu ayetlerin nüzul yeri, zamanı ve koşulları çerçevesinde açıklamaların bulunduğu kaynaklara baş vururuz. Bu ayetlere göre biçimlenmesi gereken Müslümanın kişilik yapısı üzerinde durur ve anlatım gücümüz oranında bunları da açıklarız. Konuyu Bedir ve Uhud savaşlarının yerlerinin belirlenmesine getiririz.
Konunun anlatımı çerçevesinde elbette Hudeybiye Antlaşmasından sonra Rasulullah’ın yanındakilerinin hoşnutsuzluğu üzerine, durumu, bu yolculuğunda yanında olan eşi Ümmi Seleme’ye anlatması ve onun cevabına göre hareket etmesini de unutmadan ekleriz.
Bu konuda Hz. Peygamber’in sünnetine işaret bağlamında ve Müslümanların ahlâkî temelini belirlemek anlamında: Ebu Hureyre şöyle demiştir: ‘Rasulullah (s.a.v.)’den daha çok ashabına danışan bir kimse görmedim.’ (Tirmizî, Cihâd, 34); Rasulullah buyurmuştur ki: ‘İstihare eden zarar etmez, danışan da pişman olmaz.’ (Celaleddin Suyuti, Ed-Dürrül Mensur, c, 2, s, 359) nakillerini de yaptıktan sonra bu hususta epece bir yol almış oluruz.
Bu yöntemin önemini örneklemek için 12/Yusuf Suresi:25-27 ayetleri arasında, Yusuf’u tuzağına çekmek isteyen kadının durumunu değerlendirmek için akrabasından birisine danışılması; 2/Bakara:233 ayetinde anne-babanın emen çocuğun sütten kesilmesi konusunu aralarında danışmaları üzerinde de dururuz. Tabii ki konuyu açıklama kapsamında ‘Bilmiyorsanız, bilenlere sorun.’ (21/Enbiya:7); ‘Her bilenin üstünde daha iyi bir bilen vardır.’ (12/Yusuf:76) ayetlerini de düşünce çerçevelerimizi genişletmek adına dile getiririz.
Tabi eğer bu arada çocuklar gündeme gelirse Hz. Ali’nin (ra): ‘Çocuklarınızla yedi yaşına kadar oynayınız, on beş yaşına kadar arkadaş olunuz, on beş yaşından sonra onlara danışınız.’ sözünü de konunun lezzetlendirilmesi sebebiyle değerlendiririz.
Tüm hayatı kapsaması ve danışmanın önemini ifadesi açısından yine Hz. Ali’nin (ra): ‘İstişarede yedi özellik ve fayda vardır: Doğruyu ve gerçeği ortaya çıkarmak, görüş ve düşünce kazanmak, hatadan kaçınmak, kınanmaktan sakınmak, pişmanlık duymaktan kurtulmak, kalpleri kazanmak ve eserlere uymaktır.’ sözüyle de konuyu anlamının doruğuna ulaştırmaya çalışırız.
Evet, buraya kadar öğrendiklerimizin hepsi ne kadar da güzel!
Peki, tüm bu örneklerden ve anlatılanlardan, biz, ev ve aile yönetimi adına ‘anne-baba’ olarak ne anlayabiliriz?
Meselâ;
- Bundan sonra ailemizle ilgili olarak alacağımız kararlarda, bizimle aynı evde yaşayan her bir kişinin görüşlerini sormamızın gerekliliğini, bu öğrendiklerimizden çıkarabilir miyiz?
- Aile içindeki kişiler, bizden farklı görüşlere sahip olduğunda, onlara hoşgörüyle yaklaşmamızın gerekliliğini buradan çıkarabilir miyiz?
- Ev halkımıza her durumda bağışlayıcı davranmamız gerektiği, iyi sonuçlanmayan durumlarda da onlara kızıp esip gürlemeyeceğimiz sonucunu çıkarabilir miyiz?
- Danışmalarımız sonucunda, evdekilerden herhangi birinin etkisiyle yanlış kararlar almış olsak da onları suçlamadan hatta aynı konuda bile yine onlara danışmaya devam etmemiz gerektiği sonucunu çıkarabilir miyiz?
- Danışma emredildiğine göre aile bireylerinden büyük-küçük, kadın-erkek, çocuk-yetişkin herhangi birinin bizden daha iyi ve doğru düşünebileceğini kabul etmemiz gerektiği anlamını da çıkarabilir miyiz?
- Aileyi yönetmenin, her dediğimizi itirazsız kabul ettirmek ve yaptırmak demek olmadığını bu ayetlerden öğrenmiş sayılabilir miyiz?
- Aileyi ilgilendiren her konuda aile bireylerine danışmadan hareket edemeyeceğimiz eğer danışmadan hareket edersek bu konuda Kur’an’ın ilkesine aykırı hareket etmiş ve bu ilkeyi yok saymış olacağımız anlamına da bu ayetlerden ulaşabilir miyiz?
- …
Yoksa kimilerine göre ‘danışma’ konusuyla ilgili anlatılan ve örneklenenlerin hepsi, devlet yönetirken geçerli olan, aile kurumunu hiç ilgilendirmeyen hususlar mı?
Bize göre öyle değil. Bize göre bu ayetlerin anlam alanı, kişinin kendisini yönetmesiyle başlar, aile ilişkileriyle devam eder, toplumsal ilişkileriyle alanını genişletir ve bu duruma ulaşmış ‘danışma’ alışkanlığı zaten kendiliğinden devlet yönetiminde de yerini alır.
‘Danışma’ geleneğimizdeki sorunlar, kişinin bireysel ve ailevi hayatını biçimlendirirken hiç kullanmadığı bu yöntemin varlığının unutulmasından ve bu sebeple devlet içerisinde kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü yukarıda geçen ayetler gündeme geldiğinde, bu eylem yalnızca devleti ya da sosyal hayatı ilgilendiren konularda ele alınır. Evet, elbette bu konularda ele alınması doğru ancak eksik. Çünkü ‘özel hayatında’ danışma yöntemini kullanmayanların, hayatlarının geri kalanında bunu becerebilmesi mümkün olmuyor. İşte sorun da burada başlıyor.
‘Özel hayat’ tamlamasından amacımız, kişinin bireysel hayatı ve çekirdek aileyle olan ilişkileridir. İlişkilerinin bu yanlarında danışmaya yer vermeyenlerin -bize göre- kendileriyle barışık bir kişi olmaları ve düzenli bir aile hayatlarının olması zor hatta imkânsızdır. ‘Var, bizde oluyor!’ deniliyorsa demek ki o kişiler, kendi dışlarındaki insanların söz hakkını katletmişler, kendi solo şarkılarının eşsizliğine inanmışlar. Oysa ki aile çok seslidir, korodur. Eğer tek ses varsa bu o ailede büyük bir sorunun varlığının yani yok etmenin ve yok saymanın göstergesidir; farklılıkların, barışın, hoşgörünün ve mutluluğun değil.
Kuşkusuz ki doğru yöntemi doğru biçimde her kim uygularsa gösterilen hedefe de o ulaşacaktır. Evet, Rabbimizin, ortak akla ulaşmak için bize ‘işleri danışarak yapma’ emri var. Her iş için doğru, gerekli, yeterli olacak biçimde danışmak gereklidir. Bu yöntemi kullanalım ki böyle bir yöntemin var olduğunu önce biz anlayalım ve ortaya çıkaracağı güzel sonuçları önce biz görelim. Eğer biz bu yöntemi uygulamazsak vaat edilen o güzel sonuçlara nasıl ulaşabiliriz ki?
Danışma konusunda, farkındalığımızın az olduğu iki husus var. Birincisi, ‘Danışmak’ iyileştirme gücü yüksek bir ilaç olduğu kadar da bir koruyucu hekimliktir çünkü sorunların çözümlenmesinden önce sorun çıkmamasını sağlayan bir yöntemdir. İkincisi de Rabbimizin Müslüman tanımında bu niteliğe verdiği değer, önem ve önceliktir. ‘ONLARIN İŞLERİ ARALARINDA ŞÛRA İLEDİR.’ (42/Şûra: 38). Bizler de öyle miyiz acaba?