Müjde getir, bekliyorum, gece sabaha ermeden
Yoksa çekip gideceğim, kimseye haber vermeden
Yutkunarak ateşimi, karanlığa göstermeden
Ciğerimin yandığını, kim biliyor kim anlıyor
Çare olmuyor gönlüme, ömrü bitmiş ilaçların
Açlığını ne giderir, karnı tok gözü açların
Seni, her hazan mevsimi, yaprak döken ağaçların
Dallarının andığını, kim biliyor kim anlıyor
Üzmez artık pencereme çekilmesi son tülümün
Seni görmek muhal ise teşrifi hoştur ölümün
Yükselen sessiz hecede, seni anarken gönlümün
Kendinden utandığını, kim biliyor kim anlıyor
Elim gözlerimi silip, gönlüm kendini sararken
Her romanda her şiirde, türküde seni ararken
Ağlatan, üzen de dâhil her hali hayra yorarken
Her sefer aldandığını, kim biliyor kim anlıyor
Lütuf yağmuru istedim, rahmet et, diye kuluna
Tutuldukça da şükrettim; kara, yağmura, doluna
‘Var’ denenin yokluğunda, senin tertemiz yoluna
Canımın adandığını kim biliyor kim anlıyor…