SEVGİLİYE ARZ-I HAL
LA TAHZEN
Bizim gemiler hep karadan yürür!
Nuh’tan beri gemileri biz
Karadan yürüterek geldik İstanbul’a
Zihnimiz, kolayı bilmediğimiz seferlerde
İmkânsızı mümkün kılmaya ayarlıdır.
Onun için kalbimiz odaklıdır sefere
Muvaffakiyet Allah’tandır, dedik zafere
İşte onun için ‘sağım, solum, önüm, arkam…’
Diyen çocuklar gibi, döne döne
Şu adına dünya denen meydanda
‘Zafer’; işte o neyse, o da koştu peşimizden
Biz dönüp ardımıza bakmadık bile
Hani Ey Allah’ın Elçisi öğretmiştin ya
‘Ardınıza bakmayın!’ ayetini sen bize (15/Hicr:65)
Gönlümün lavlarını akıttığım bir an olacak!
Yangında ilk yakılacaklar arasına koyun
Şu gönlüme fazla gelen ne varsa o zaman
Acıların raptettiği yerlerden azatlık istiyorum
Çaresizliğin düşürdüğü kuyularda
Yusufluğum yetmez mi, demeden bekliyorum…
Kaçmayacağım, hayır kaçmayacağım
Oturacağım sinemde çakan kıvılcımların gölgesinde
Sen nasıl dayandın bilmiyorum Sevgili
Hainlere, kadir kıymet bilmez cahillere
Mekke’ni zindan, Medine’ni tufan edenlere
Ben çoktan çekip gitmeye kararlıydım, neden mi olmadı
Hani Ey Allah’ın Elçisi öğretmiştin ya
‘Fefirru ilallah/ Allah’a kaçın!’ ayetini sen bize (51/Zariyat:50)
Kâbustayım sanarak bir yere geldim!
Herkes ayakla yürüdü, ben dizlerimle
Kim, kimi neden öldürür coğrafyamda bildim
Bu nasıl ihanet, dört iklim parçalandı
Ağladım, satırları, sayfaları yolarak…
Gülüşlerimi çalanların
Düşlerimi demir taraklara geçirenlerin
Tebessümleri diş gösteriyordu, anladım
Ama ben başım dik, korkusuz gidiyorum
Zalimlere de güvenli uyku yok artık biliyorum
Kahrolmak işten değil gördüklerime, olmasaydı eğer
Bir hesap gününe inancım, hayattan fazla
Hani Ey Allah’ın Elçisi öğretmiştin ya
‘Sen de öleceksin, onlar da ölecekler!’ayetini sen bize (39/Zumer:30)
Her seferin bir menzili vardır, biliyorum!
Kaçak değilim, biri gemiye bindirdi beni
Bir başkası tuttu denize attı
Biri, tok balığın ağzına bastı, daraldım
Bir balığın karnında, Yunusluğu öğrendim
Çırpındım, suda çırpınan Firavun geldi aklıma
O Sana asi, ben Sana muti, tek farkımız bu
İşte o çaresizlik denizinden karaya çıktığımda
Zalimler de çıktı yollara beni karşılamaya
Öykündüler, şehrin merkezinden koşarak gelenlere
Koşturup bana kardeşlik ilan ettiler, diş göstererek
Firavun’a verilen cevabı veriyorum, Sevgili müsadenle
Hani Ey Allah’ın Elçisi öğretmiştin ya
‘El’an/Şimdi mi?’ ayetini sen bize (Yunus:91)
Ben Han değilim, ‘Hanı yağma var!’ demedim!
Bu kaçıncı çapul, yüreğime yapılan
Git, umutlarımın son kanını dökmeden
Silahları çatalım artık bir nefes alalım
Âlemin alemi dursun elimiz altında
İnsanlığın putlarının külünü denize savuralım
Zor bu dönemde yaşamak derken, hatırlayalım:
‘Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz.’
İnsan olmak da zor, çok çabalıyorum
Bana, ‘Delidir o’ derlerse eğer iltifat sayarım
Sana da öyle dediler diye aldırmam
Neden mi, bilsin herkes, söylüyorum:
Hani Ey Allah’ın Elçisi öğretmiştin ya
Sen de göreceksin onlar da görecekler’ ayetini sen bize (68/Kalem:5)
Ben kendi doğumumun sancılarını çekiyorum!
Analar eğitiyor babaları, çocuklar ne yapsın
İbret alınacak ne varsa önümüzde, gören nerede
Herkes vatanından sürgün, ben kendimden
Bu yüksek tavan altına kurduğum eyvan
Yıldızlarla arama girdi, gecelerin tadına ermeden
Bir deniz gibi zihnimi çalkalayan şeyler var
Bir küçük müjde esintisi gelince bir bakıştan bir edadan
Durulur biraz kalbim
Annesinin kucağına çıkmış bir çocuk gibi
Başını yaslamak ister kalbim çalkalandığı denizlerde
Bulduğu ilk kayalara, bir mağarada ya da bir doğum anında
Hani Ey Allah’ın Elçisi öğretmiştin ya
La tahzen/Üzülme’ ayetini sen bize (9/Tevbe:40; 19/Meryem:24)