(Kahraman şehitlerimizin ardından…)
Yazmadan tarihler altın suyuyla
Dar gelen huduttan taştığınızı
Önce Peygamber’e anlatacağım
Cepheden cepheye koştuğunuzu
Dedin ki tarihe: ‘Yaz defterine:
Kurbanım bu yurdun her bir yerine.’
Küfrün en sömürgen hainlerine
Gördüm, dudak büküp şaştığınızı
Bağlandın davaya bir kopmaz iple
Doruksun, işin yok çukurla, diple
Anlamaz cahiller, hangi sebeple
Cepheye giderken coştuğunuzu
Küfür tek milletti, bizi ezerken
‘Kırıldı belimiz, doğrulmaz.’ derken
Millet arkanda, sen önde giderken
Bir bilsen, kaç asır aştığınızı
‘Vatanım!’ dediğin, aşkmış anladım
Ben de o sevdanın narına yandım
Kızıla boyanıp nasıl kıskandım
Al bayrak altına düştüğünüzü
Dedin: ‘Bitsin zulmün soysuz düzeni’
Evrende mevcudat, yaptı şöleni
Yırtarken biçilmiş en son kefeni
Demedin kavrulup piştiğinizi
Ölümsüzmüş hayat, böyle ölüşte
Vuslat tebessümü var bu gülüşte
Görürsem şaşırmam, gerçekte-düşte
Resul ağuşuna koştuğunuzu