Dururlardı aylardır bir masanın üstünde
Bal ile pekmez, sohbetle günü geçirirlerdi.
Üstten bakarak pekmez, bir gün bala dedi ki:
Sen benimle nasıl boy ölçüşürsün
Güneşler altında kalarak olgunlaştım
Ezdiler, süzdüler, kaynattılar beni
Nice emeğin sonucuyum ben.
Kendine bak bir de sen, bir de rengine
Karşımda nasıl konuşursun
Sen arının kurumamış b..kusun.
Yutkundu bal, istemedi masadaki arkadaşına
Onu üzecek sözler söylesin…
Fakat o da haddini aşmıştı, durduk yerde
Hâlbuki ne güzel yaşıyorlardı birlikte
Dedi: Sen, bir ekşi koruktun
Aslını nasıl da çabuk unuttun
Kendini anlatırken kendinden geçtin
Ezdiler seni, yaktılar, ıslah olasın diye.
Banaysa değmedi ne insan ne hayvan eli,
Kovanıma giremedi güneşin bile gözleri
İşte ben, bütün çiçeklerin özüyüm
‘Bal gibi’ der insanlar, lezzetlerin sözüyüm.
Yavuz, dokuz yaşındaydı, dokuz oğuz soyundan
Okuldan geldi, sanki ölmüştü acından,
Daha gelmemişti, olgun bir çağa,
‘Anneeeee!’ diyerek koştu, daldı mutfağa
Tüm çiçekler uyandı, onun gürültüsüne
Takıldı kolunun düğmesi, masanın örtüsüne
Üstte ne varsa döküldü hepsi yerlere
Bal ile pekmez de karıştı yerde birbirlerine…