Ey gece!
Yani biz şimdi Akdeniz’in ortasında
Nokta mı koyduk, virgül mü,
Yoksa satır başıyla yeni bir başlangıç mı yaptık…
Türkülerimi, dualarımı, selamımı yüklendin,
Araya ne girdi, neden yolundan kaldın,
Ne olacak yolunu gözleyen çocuklar,
Hüzün yüklü kadınlar, umut dolu bakışlarıyla gençler,
Hiç olmazsa bir selam bekler
Senin yerine rüzgârlar mı götürecekler
Kimden kardeşlik dilenecekler?
Zalimlerden mi, işbirlikçilerden mi?
Ey gece!
Temizlik için biri gelecek
Hem bu tam bir bahar temizliği olacak
Bel ağrıları, diz ve bacak ağrıları gidecek
Tüm çıbanlar patlayacak
Göz ve gönül ağrıları ve depresyon denilen illet
Kara bulutlar gibi yurdumu terk edecek
Umutsuzluk, sıkıntı, stres… Evet hepsi
Yani bu tam bir bahar temizliği olacak
İçeriden ve dışarıdan
Tatlı rüzgârlar esecek
Ne yana dönsem yelkenime dolacak
Ne yana dönsem yollarım açılacak
Ne yol yoracak beni ne yürüyüşüm
Ey gece!
Bir ses gelse:
‘Şu yağmurda ıslananlar
Şehitleri takip etsin,
Yollar açılsın ‘Şah-ı Şehîd’ yanına.’
Haykırsa her yer:
‘La ilahe illallah, eşşehid habiballah’
Aslolan sensin, değerli olan sensin
Bulunduğun her yer varlığınla sevinir
Makam sana hiçbir şey katamaz
Mertebeler ayaklarının altında olmakla şereflenir
Kurbanı olayım günde bin kere
Yoktan yaratarak seni verenin.
Dudağın goncadır, güzel çehrende
Göz üstünde hilal kaşın ne güzel.
Simsiyah gözlerin, gece timsali
Kirpiğin kaşınla özler visali
Bembeyaz parlayan inci misali
Ağzının içinde dişin ne güzel.
Saçın gece vakti, denizin simi
Okşamak arzusu sarar içimi
Yağan yağmur sanki bahar mevsimi
Gözünden süzülen yaşın ne güzel.
Öteden beriye nakil verene
Bir çirkin su iken şekil verene
Beynimi yaratıp, akıl verene
Nasıl şükür etsem bilemiyorum.
Secdeye varınca, nazım adına
Yüreğimde saklı sızım adına
Yar adına, oğlum, kızım adına
Nasıl şükür etsem bilemiyorum.
Toprağa gark olup candan geçince
Bedenimden türlü otlar bitecek
Görmedin mi nasıl şekil alıyor
Yeşiller içinde kırmızı çiçek.
Bilincim sarhoştur, âleme hayran
Baktım her varlığa mucize her yan
Toprak gibi dersem: “Derdime derman”
Gökyüzü gönlüme rahmet dökecek.
Afili sözlerine ‘Vay anam be!’ dedirten
Bir yamulmuş görüşün rüzgârında seğirten
Yaşanmamış ömrümde ya çıkmaz, ya çukurdun
Belimdeki ağrıydın, sırtımdaki kamburdun.
Kutsanmış zehir sunup kanlım oldun sevgilim,
Yıldırımlar artığı Semud’dan kalmış ilim
Kendimi bu şehirde kaybetmedim arama
Başka bir şehirdi o, tuz basardı yarama
Orada anlatıldı yazılmamış hayatlar
Gençliğime benzeyen unutulmamış tatlar…
Emmi, bırak beni, moralim çok bozuk,
Bugün bir çocuğa, bir sarhoş vurmuş
Çocuk çiçeklerin üstüne fırlamış
Çiçekleri bir ihtiyar ölmeden üç ay önce dikmiş
Diktiği yer çocuklarının müteahhide verdikleri
Eski evin bahçesiymiş
Bahçede evlendikleri günün anısına
Eşiyle diktiği elli yıllık bir ceviz
Her çocuk ve torunda dikilen ağaçlar
Bu ağaçlarda salıncaklar, çocuklar sallanırmış
Bir güneye bir kuzeye, bir doğuya bir batıya
Esen rüzgârla gelmiş bulutlar
Bulutların yarısı rahmet yarısı zahmetmiş
Hiç şaşırmadan boşaltmışlar damlaları