DE Kİ SEVGİLİ

‘Ben hangi ateşlerden geldim-geçtim
Bilsen!’ demiyorum sana, gönlümdeydin.
Kanat uçlarının yanıklığı ondan
Gözlerin ondan kaçar sağa-sola
Halimiz belli, gerek var mı konuşmaya?
Bırak, karışsın gözyaşlarımız
Bırak, yaslansın omuzlarımıza başlarımız
Sen gene gel, gene de dön gel
Gel! Başını koy dizlerime
Ben sana Fatihalar okuyayım
Nazar olmuştur diye endamına-edana
Ey baştan aşağı asalet
Ey baştan aşağı erdem-tevazuu
Ben dualar okuyup üflerken
Sen dudağının yanıyla gizli gülümse
Hadi olsun, yine görmemiş olayım…
Ninni söylenen bir çocuk gibi
Sakinleş ve uyu, güzel düşler gör
Uyanınca ben hepsini hayırlara yorayım
Gönlümün taleplerini dizerek bir bir
Nihayet: ‘Doğrusunu Allah bilir.’
Derken sen gene gizli gülümse
Sen gene ezberden bir şiir oku
Ben de koşulayım yanına
Heyecanlanalım iki çocuk gibi
Ayrı hayallerimiz de çoktur belki
Fakat nice ateşlerden süzüldü bendeki
Ben nice ateşlerden geldim-geçtim
Bilsen, demedim, demeyeceğim…

KURAN’DAKİ HZ. MERYEM ÖZELİNDE İNSAN HAKLARI

Kur'anî Hayat Dergisi (sayı 2015/40)

‘Kitapta Meryem’i de an!’(19/Meryem:16)

Allah Teala, ‘Kitapta Meryem’i de an!’demişse demek ki Meryem, her hali ve tavrı ile üzerinde durulmaya, değerlendirilmeye lâyıktır. Bu yüzden biz de: ‘Haklar ve sorumluluklar söz konusu olduğunda, ‘Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti.’(3/Âl-i İmran:42) denilerek, çağındaki küfre karşı vahye teslim olan, tüm zamanlar ve mekânlara taşınması gereken bu Müslüman kadını, günümüze taşısaydık ne olurdu?’ sorusuna bir cevap aramaya çalıştık.

Hz. Meryem, şimdi aramızda olsaydı ne olurdu?

Kitabımızın ‘Tahrim Suresi’nde, insanlığa örnek gösterilen iki Müslüman kadın vardır. (66/Tahrim:11,12) Bunlardan birisi Firavun’un karısı Hz. Asiye, diğeri ise İmran ailesinin adı geçen dört kişisinden birisi olan Hz. Meryem’dir.

Meryem, bekâr bir genç kız iken de bir şahsiyettir. Varlığını tanımlamak için bir başkasının yanına eklemlenmeyecek kadar kendisidir. Hatta oğlu bile ‘Meryem oğlu İsa’ diye anılarak kendisine nispet edilmiş, kendisi ‘İsa’nın annesi’ şeklinde tanımlansa doğru olabileceği halde tanım daha çok ilk şekilde yapılmıştır.  

Tahrim suresinde örnek gösterilen iki kadından Hz. Asiye, bilindiği gibi kâfir bir kocanın/Firavun’un nikâhındaydı yani Müslüman bir eşe sahip değildi; Hz. Meryem ise hiçbir şekilde bir eşe sahip değildi. Bu açıdan bakıldığında ikisinin en belirgin ortak özelliği, gerçek anlamda bir eşe sahip olamamalarıdır. Birisinin bir kocası var ama zalim ve kâfir; diğeri ise kocasızlığının haricinde, babasız çocuk doğurma gibi beşer zihninin inanması zor bir olayla insanların karşısındaydı.

Bu ikisinin, küfür, zulüm ve vahiy karşısındaki tavırları da benzerlik arz eder. Belki bu durum, inanmış kişinin Allah’a bağlılığının asırlar sonra bile aynı tavırları, yani küfre itiraz ve isyanı, vahye teslimiyeti ortaya çıkardığının bir göstergesidir. Buradan hareketle şunu söylemek mümkündür: Gerçek bir iman, tarihin her dönemindeki kadın ve erkek müminlerde, ‘küfre itiraz ve isyanı, vahye teslimiyeti ortaya çıkarır. Eğer bugün benzer tavrı çıkarmıyorsa, orada, olduğu söylenen imanın olup olmadığı ve gücü sorgulanmalıdır. İman var mı, hayatta mı, bitkisel hayatta mı?

Biz bu iki güzel insandan Hz. Meryem üzerinde duracağız.  

BİR ZÜMRÜDÜANKA HİKÂYESİ - 13

Bir Zümrüdüanka Hikâyesi -12

- Zümrüdüanka, dedi onu sessizce dinleyen, yorgun olduğunun farkındayım. Bedenen ve ruhen yorgunluğun yüzüne de yansıyor. Bakışların belki her şeyden daha çok dinlenmeye muhtaç. Ama hayat da devam ediyor, biliyorsun. Sen de hayatın bir kenarından tutunarak, sen de bir kulptan yapışarak kaldığın yerden hayata devam etmelisin. Bunun bir başka yolu yok biliyorsun.

- Evet, dedi Zümrüdüanka, tabi biliyorum. Ama ben senin görmediğin yerler gördüm, senin bilmediğin şeyler biliyorum. İşte bunlardır ki beni, bulunduğum durum üzerinde hoşnut bir şekilde kalmaktan alıkoyuyor.

Zümrüdüanka, bunları söylerken bilgiçlik mi taslıyorum diye biraz sıkıldı, biraz utandı ama gerçek de buydu.

- Bir şey sormak istiyorum Zümrüdüanka eğer izin verirsen, dedi.

- Sor

- Sen nasıl yetiştin, yetiştirildin ki bu kadar farklı ve özelsin. Nasıl oldu da sen her şeye, herkesin baktığı yerden farklı bakacak ve her şeyi herkesin anladığı şekilden farklı anlayacak duruma geldin. Nasıl oldu da sen bizim sahip olmadığımız bir uzak görüşlülüğe sahip oldun.

- …

Yutkundu Zümrüdüanka, bir şey diyemedi. Ne desem, diye düşündü. Ne dese bu soruya net cevap vermiş olmazdı. Mesela:

-          Babam benim eğitimim için çok özen gösterdi

-          Annem, benim terbiyemle çok ilgilendi.

-          Ben çok farklı bir aile ortamında yetiştim.

-          Benim arkadaş çevrem çok farklıydı.

-          Benim çok özel hocalarım oldu.

Ne diyebilirim ki, diye düşündü. Bu sorunun cevabını kendisi biliyor muydu sanki. Başkalarını imrendiren bu hususların her biri, bir doğum sancısından daha beter sancılara, ardı arkası gelmeyen beyin sancılarına sebep oluyordu. Peki, kendisi böyle olmamak ister miydi? Başka türlü olsaydı, kendisinden daha mı hoşnut olurdu? Hayır. O, başka türlü olmak istemezdi. Başka türlü olsaydım, o zaman ben, ben olmazdım, diye cevap verdi içinden yükselen sorulara. Hiçbir cevap vermeden düşünmeye devam etti.

BİR ZÜMRÜDÜANKA HİKÂYESİ - 12

Bir Zümrüdüanka Hikâyesi -11

Kırgın, kızgın ve yorgundu Zümrüdüanka. Eğer kendini kontrol altında tutup gerektiği gibi davranmaya çalışmasaydı, yaşadığı kırgınlıklar sebebiyle herkesten uzaklaşacak ve bir uzlet köşesinde sesiz sakin yaşayacaktı. Kızgınlıklarını kontrol altında tutmasaydı, etrafında olanları, öfkeyle kırıp geçirebilirdi. Eğer gerçekten de derinden derine bedenen ve ruhen hissettiği yorgunluklarının etkisi altında kalsaydı başını kanatlarının altına sokar ve uyandıkça uyurdu. Zorunlu olduğu için yer, içer yine uyurdu.

Peki, tüm bunlar neyi değiştirirdi.

Uzlet, kırgınlıklarını; öfke boşalması, kızgınlıklarını; uyumak, derinden hissettiği yorgunluğunu geçirebilir miydi?

-          Hayır!

-          Bin kere hayır!

Belki kendisi bunları yaparak daha da kırılacak, yorulacak, kızacaktı.

-          E öyleyse, dedi kendi kendine, sonra kendine itiraz etti.

-     Belki bunlar kendilerine kırıldığımı, kızdığımı, yaşattıklarından yorulduğumu anlarlar da daha fazla üzerime gelmezler. Aynı hal üzere devam etmezler.

-     Acaba, dedi yine, acaba öyle mi? Yani bunlar, tüm bunları hissettiğimi bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Neyi değiştiriyorlar? Hiçbir şeyi. Demek ki ona göre tavır olmak gerekiyor. Herkes her şeyi biliyor ama herkes işine gelmeyeni bilmezden geliyor. Herkes, her durumda kendi istekleri, ihtiyaçları, mutlulukları neyi gerektiriyorsa ona göre davranıyor. Kimse, başkalarını ilgilendiren durumlarda, acaba benim isteğim, ihtiyacım, mutluluk sebebim, karşımdakinin de istediği bir şey mi, o da buna ihtiyaç hissediyor mu, bu sebeple o da mutlu olacak mı, diye düşünmüyor. Benim istediğim şeyi, başkası hatta en yakınımda ve kendilerini sevdiğimi ifade ettiğim kimseler istemese bile olmalı; benim ihtiyacım ve mutluluk sebebim başkalarının üzüntü veya kırgınlık, kızgınlık sebebi olsa bile yine de bunları karşılayacak ne varsa yaparım, diye düşünüyor herkes. İşte bu yüzden, yüzler ve yürekler aynı kelimelerle konuşmuyor. İşte bu yüzden diller ve gözler aynı sözlerle konuşmuyor. İnsanlar; ‘İşte bu yüzden, kula kulluk başlıyor, işte bu yüzden adı konulmamış kölelik her yerde her şekilde yaşanıp gidiyor. Kölelik haline gelmiş evlilikler var, iş yerleri var, ticarethaneler var, kurumlar, kuruluşlar var. Bunların kimi gönüllü, kimi zorunlu, kimi yaşadığı veya yaşattığı köleliğin farkında bile değil. De facto, denilen bir şey var.’ diyorlar. Yani ‘Durum, ortam, düzen öyle ve öyle olmayı gerektiriyor.’ diyorlar. Bense bir kuş olarak bile tüm bu şeylere itiraz ve isyan ediyorum, dedi Zümrüdüanka.

-      Peki, itiraz ve isyan ediyorum da ne oluyor?

Hemen cevap verdi:

-     En azından kalbim hissettiği hiçbir kölelik düzenine, çarkına, dişlisine razı değil.

YAN EY GÖNÜL!

Beni öldürmeyen acılardan geliyor tüm gücüm…
Herkese yukarıdan gelmez çağrılar
Işıkları söndüren düşüncülerde saklı benimki
Hayata yürümek emek istermiş, öğrendim
Vazgeçmek için harcanan emeklerden…
 
Ey akıllılık iddiasında bulunan
Kendi hayatını bir sanatkâr gibi
Ellerine al ve biçimlendir
Ama hiçbir yanı sahte olmasın; aç gözünü
Yarım hayallerde gözlerinin feri solmasın
 
Merhem sürmek istiyorsun yaralarıma
Peki, sen de dene ey Lokmanlık taslayan
Ya içimin yırtılan yanları ne olacak?
İyileşmeye hasret kalan yanlarım
İsyankâr gönlümün söz dinlemez yanları…
 
Sen hep aynı şeyleri, bir kere daha
Yeni kelimelerle anlatırken
Benden şaşkınlık ve hayranlık bekliyorsun
Öyle mi? Köprünün altından çok sular geçti
Üstelik ben ufuktan ötelere tutkunken
 
Sayısı belirsiz tekrarı yapılan lafı güzafta ne tat var?
Boş lafın alıcısı olup zulmetme kendine
Onlar gibi yapan biri olsun yeter, diye göz gezdirenlere
Sırtını dön, kapa gözünü, göz göze gelme
Duyulacak sözler söyle, gönül kulağıyla
 
Bu ben değilim, alın; bu da benim hayatım değil
Bunu da alın. Ben müjdelerin kokusunu alıyorum
Evet, öldüren aşklar varsa yaşatan sevgi de var.
Evlatlarını boğan ve efendilerini doğuran anneler
Çocuklarına tapan babalar, hepsi benim çağımda…
 
Süprüntülerini süpürmekle bitiremediğim
Çöplüklerinde eşindiğin bir dünyayı
Cennet sanan bu vehim nasıl sağaltılabilir?
Güzel sorular soruldu fakat cevaplar hep eksik
Bunca kusurlu bir zeminde, geçmiş belirliyor geleceği…
 
Sefaletler biriktirdim yine kalabalık fakirliklerde
Hayattan koptu tüm hükümler manzumesi
Ne yapayım, neye göre ve neden?
Onlar karşımda, sıfır ölümlü zaferler ilan ederken
Ben tekbirli katliamlar seyreder ve ağlarım…

İNSAN NEDİR VE KİMDİR? Seküler İnsan ve Olgun İnsan

Kur'anî Hayat Dergisi (sayı 2015/39)

 Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
 Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
 (Şeyh Galip)

İnsan kelimesinin kökeni ve anlamı: Arapça ins kelimesinden ‘insan’/"insanlık, tüm insanlar" sözcüğünden türetilmiştir. "Nâs" insan kelimesinin çoğuludur. İnsan kelimesinin, kendinden türediği iki kökten bahsedilir; bunlardan biri ‘üns’tür; üns, ünsiyet, yakınlık demektir. Diğeriyse nesy = unutmak  fiilinden geldiğini söyleyen görüştür. Yani insan unutkandır. Bunun için, hafıza-ı beşer nisyanla maluldür, denilir.

Varlık; akıl sahibi olanlar (insan, cin, melek) ve olmayanlar olarak ikiye ayrılır. Akıl sahibi olan her varlığın sorumlulukları da vardır. Kâinat bu iki sınıfın düzenli uyumu ile vardır. İnsan, varlık içinde hem akıllı hem de sorumlu varlıklar kategorisindedir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliğiyse onun irade sahibi olmasıdır.

Kuran’a göre insan, yeryüzünün halifesi olarak yaratılmıştır (2/Bakara:30; 38/Sad:26). İnsanın dışındaki her şey, onun hizmetine sunulmuş ve insan, yaratılanların çoğuna üstün kılınmıştır (17/İsra:70). Böyle olduğu halde her insanın kâinat içinde yaşayacağı sınırlı bir ömrü vardır. İstese de istemese de her şeyi geride bırakıp gidecektir (6/Enam:94). İşte insanın en önemli meselesi de burada ortaya çıkmaktadır: ‘Bir kez yaşayıp mecburen bitireceği ve benim dediği her şeyi terk ederek gideceği bu hayatı nasıl yaşamalıdır?’(57/Hadid:20; 21/Taha:131). Nefsini yaşatacağı ve neslini sürdürmek istediği bir dönemi nasıl geçirmelidir?

Hayatın ve Varlığın Anlamını Aramak:

Kişiyi uykusundan uyandırıp kaldıran, hayatından daha değerli gördüğü için hayatını adadığı bir davası olmadığı sürece kişinin hayatı anlamlı olmaz. Bu anlamın talibi olanlar, önce kendilerini yani insanı tanımlamak gerektiği hissettiler. ‘Ben neyim?’sorusunu ve devamında ‘Nereden geliyorum, neden buradayım, nereye gidiyorum, sonra ne olacak, tüm bunlardan gaye ne?’gibi soruları da sorarlar. 

Hiçbir varlık kendi yaratılışına şahit olmadığı için (18/Kehf:51), insan, kendi türünden ve başka türden varlıkları inceleyerek bu sorusuna cevap aradı. Etrafında, toplumunun yöneldiği ne varsa sorgulayan İbrahim Peygamber gibi, gördüğü varlıkları inceleyerek; onların ne olduğunu, neden olduğunu, nasıl olduğunu, bir amacı olup olmadığını bilmeye çalıştı. Düşündü ki onların var oluş sebebine dair bir cevap ve bir anlam bulursa kendi varlık soruları da cevaplanacak. Fakat insanın bazı sorularının, insan tarafından cevaplanması mümkün olmadığı için, insanların vahyin verdiği cevaplara ihtiyacı vardır. 

BİR ZÜMRÜDÜANKA HİKÂYESİ - 11

Bir Zümrüdüanka Hikâyesi -10

Zümrüdüanka, kendi başına yaşamaya, tek başına konuşmaya, kendi kendisiyle tartışmaya, yalnız yürümeye ve belki en kötüsü de yalnız ağlamaya öyle alışmıştı ki şimdi birisinin çıkıp dostluğuna talip olması, sanki ona fazladan şeyler söylenmiş, ondan fazladan ve çok zor şeyler istenmiş duygusunu uyandırmıştı.

Belki başkası ya da yıllar önceki kendisi olsaydı, ‘dostluğunun kıymetinin bilindiğinin’ ifadesiyle yönelen bir tavır karşısında ‘tav’ olurdu. Tabi bu tav olma neticesi, samimiyeti sebebiyle tam da kullanılacak hale gelirdi.

Onun bu yanını bilenler, onu hiç kullanmışlar mıydı?

Çok, hem de nasıl.

O bu durumdan hiç gocunmuş muydu?

Hayır, asla.

O yıllarda, bazen zorlansa bile, her ne yapmışsa bunları yapılması gerekli şeyler olarak görmüş ve yapmıştı. Tabi o zaman için böyleydi bu.

Şimdi?

Şimdiyse, geçmişti kendisine yönelenlerin çoğunun, ondan beklediklerinin ve onun yaptıklarının onda birini bile geri onun için veya bir başkası için yapmaya asla niyeti olmayanlar olduğunu görüyordu.

Bunlar, çevreye adeta ‘Benim için herkes bir şeyler yapmalı.’duygusunu veren insanlardı. Fakat kendileri kimse için kıllarını kıpırdatmazlardı.

Asalaklar, soysuzlar, soysuzlar, diye mırıldandı Zümrüdüanka.

İşte yine kendisiyle konuşmaya başlamıştı.

O zaman ‘doğru ve gerekli’ diye yaptığı şeylerin çoğunu hatta belki hiçbirini şimdi yapmazdı. Acaba diğerleri bunu önceden mi biliyorlardı yoksa kendisi onlardan gördüğü vefasızlıklar sonucu mu bu hale gelmişti? Öyle şeyler aklına geliyordu ki bazıları için yaptığı bazı şeyler sebebiyle kendisi çok zorlanmış hatta hastalandığı bile olmuştu. Kendisinin yaptığının çoğunu, onların öz kardeşleri bile yapmazdı, yapmamıştı da zaten.

Kalabalık ve gürültü içinde dahi Zümrüdüanka sanki sessiz bir yerde gibi düşünebiliyordu. Zihninin düşündüğü kısımlarla ilgili sisleri açılmıştı ama hafızanın burasının aydınlanması ancak ondaki üzüntüyü artırmıştı. Hâlbuki istiyordu ki kendisini üzen şeyler seçilerek unutulma çukuruna atılsın, eğer varsa geçmişten sevindiği, mutlu olduğu ne varsa onları hatırlamak istiyordu.

Var mıydı?

Olsun istiyordu.

Yoksa koca ömrü böyle mi geçmişti. Eğer öyleyse gerçekten üzülecekti.

Acaba şimdi, hepsini hatırlamadığı, fakat bilinçaltı denilen bir özellik sebebiyle mi kendisi, dostluğuna talip olana, olumlu yönelmek istememişti.

YIKINTI ÇİÇEĞİ

Yıkıntı çiçeği!

Başka türlü davranmak mümkün

Başka türlü de yaşayabilir insan

Hala yapılacak şeyler için zaman var

Bu şafak kollarında getirebilir umudu

Her şeyi alan ve satanlar

Emekliye ayrılabilir.

 

Yıkıntı çiçeği!

Yaşamadığı hüznün acısını çekenler

Senin gözlerinde nisyana uğrar

Hakikat ne büyük dehşet

Her tebessüme liman bulunmaz

‘Hatun kişi niyetine!’diyenler

Sizleri kim defnedecek?

 

Yıkıntı çiçeği!

Çok çırpındın, biliyorum yorgunsun

Hep arkadan koştun, hep öne geçtin

‘Allah rızası için saygı’ydı dilendiğin

Ortasında kurşunsuz öldüren dertlerin

Gölgen, gölge olamasa da kendine

Yanmaktan dertlenmedin

 

Yıkıntı çiçeği!

Özgür ruhun saksılar istemedi

Bakımlı bahçeler daraltırdı ufkunu

Görenler şaşkın gülümseyip

Dediler: ‘Fesuphanallah!

Bir harabe ortasında böyle bir çiçek

Bu güzelliği kim görecek, kim bilecek?’

 

Yıkıntı çiçeği!

Ey asil hudayinabit!

‘Bu çiçek burada nasıl büyüyecek?’

Dediklerinde ilk kez bilinmek istedin

Hayranlık dolu gözlere görünmek…

İlk o zaman, bir âşık el tutsun

Versin seni maşukunun ellerine, istedin

 

Yıkıntı çiçeği!

Bu nasıl cahil cesareti

Yanarım diye korkmadın mı?

Unutulurum diye korkmadın mı?

Hadi bunları geçtim

Nasıl korkmadın bir gün görmekten

Bülbülü gül dallarında inlerken

Sayfa 29 / 40

VİDEOLAR


Aile ve Toplumsal cinsiyet eşitliği (21.12.2024)
Aile ve Toplumsal cinsiyet eşitliği (21.12.2024)
israil Gerçeği-2-(Arz-ı Mev’ud - Yeşayanın Kehaneti) (06.12.2024)
israil Gerçeği-2-(Arz-ı Mev'ud - Yeşayanın Kehaneti) (06.12.2024)

İsrail Gerçeği-1 (29.11.2024)
İsrail Gerçeği-1 (29.11.2024)
Kur’an’da Önerilen Müslüman Ahlâkı (16.05.2024)
Kur'an'da Önerilen Müslüman Ahlâkı (16.05.2024)

Allah’ın Dostları-Veli/Evliya (23.05.2024)
Allah'ın Dostları-Veli/Evliya (23.05.2024)
Allah Neden Vardır? (02.05.2024)
Allah Neden Vardır? (02.05.2024)

Mutluluk Nedir? (25.04.2024)
Mutluluk Nedir? (25.04.2024)
Kur’an’a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Kur'an'a Şirk Koşmak.(07.03.2024)

Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)
Rasulullah’ın Kur’an’la İlişkisi (22.02.2024)
Rasulullah'ın Kur'an'la İlişkisi (22.02.2024)

Kur’an’a Göre ’insanların çoğu’ (15.02.2024)
Kur'an'a Göre 'insanların çoğu' (15.02.2024)
Kur’an’a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Kur'an'a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)

Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)
Kur’an’da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Kur'an'da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)

Sorumluluk Bilinci, Kur’an’a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur'an'a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)
İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)

Kur’an’ın Aile Önerileri (21.12.2023)
Kur'an'ın Aile Önerileri (21.12.2023)
Cihad Nedir? (14.12.2023)
Cihad Nedir? (14.12.2023)

Allah’ın Orduları (07.12.2023)
Allah'ın Orduları (07.12.2023)
Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)

Siz Diyorsunuz ki - Kur’an Diyor ki (26.10.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur'an Diyor ki (26.10.2023)
Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)

Kur’an’ın Anlaşılması Önündeki Engeller ’Çeviri Sorunu (02.11.2023)
Kur'an'ın Anlaşılması Önündeki Engeller 'Çeviri Sorunu (02.11.2023)
Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)

Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)
Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)

Kadın Çıkmazları (20.06.2021)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)
Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri  (23.04.2019)
Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri (23.04.2019)
Joomla templates by Joomlashine