ACI ÇEKEN ATLAR

Bugün yine, yeniden, diyerek başlasam da

Atamadım gönlümden zehirleyen tatları

Kolay değildir her gün, kaybolmak bu sarmalda

Hani hep vururlardı acı çeken atları

 

Gönlümün rotasını çizdim altın kâğıda

Bindiğim her bineğin tutuştu kanatları

Bir zerre tat aradım, avuçlarla ağıda

Hani hep vururlardı acı çeken atları

 

Ömrüm varmış demek ki ben hala yaşıyorum

Çok seyrettim dünyada, Kerem’i, Ferhatları

Hüznünü sarmalayan bir yürek taşıyorum

Hani hep vururlardı acı çeken atları…

  

GECENİN BİR SAATİ

 

Zamanım kalmadı bak, bekleyemem yarını

Sahiline gelirken bitmiyor birkaç kulaç

Söylenecek sözüm var, gönül kapılarını

Yorgunum, çaresizim, daha tıklatmadan aç.

 

Ben öfkeden ağlarsam, sen düşersin gözümden

Çok şey sanma kendini, sen sevdiğim kadarsın

Temel benim, sütun ben, boy ölçüşme sevgimle

Bir gün seni sevmekten vazgeçersem anlarsın

 

Aşka, akla ve söze, sordum kimin kızıyım

Sen görmedin oralarda, yine en çok ben vardım

Senin göz bebeğinde, asılırken her sefer

Zor gelirdi kaçarken kendimi yakalardım.

SAMİRİLEŞMEK

Taha suresinin Hz. Musa kıssasının anlatıldığı bir bölümünde;

Hz. Musa’nın, kendisine tabi olanlarla hicret ettikten sonra Rabbinden vahiy almak üzere toplumundan ayrıldığı ve kırk gün sonra geri döndüğü anlatılır. Ve karşımıza dört ayrı insan modeli çıkar: Hz. Musa, Hz. Harun, Samiri, Samiri’ye uyanlar.

Biz burada, Samirî’yi merkeze alarak olayları değerlendirmek istiyoruz. Çünkü Kuran’da Samiri lakaplı bir kişiden söz edilmesi, insanlık tarihi içerisinde Samirilerin hep var olacağının ve Samirileşmenin hep devam edeceğinin; Samiriliğin hak din İslam yerine kurularak hayat bulacağının en açık delilidir. Samiri’nin ve Samiriliğin bu çağdaki karşılığını tespit edebilmek için model olarak gösterilen bu kişinin iyi tanınması gereklidir.

Bir Yolculuk Hikâyesi:

Hz. Musa’nın mücadelesinin Medyen dönüşünden sonraki önemli bir bölümü Taha suresinde anlatılır. Bu surede, hurufumukattadan hemen sonra Hz. Peygambere (o günkü ve sonraki tüm Müslümanlara) bir durum açıklanarak konuya girilir: ‘Kuran’ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik.’(2). Bunun hemen ardından Kuran’ın indiriliş gayesi (3, 4), Allah’ın ilim ve kudretine işaret eden ayetlerden (5-8) hemen sonra söz ‘Sana Musa’nın haberi geldi mi?’(9) denilerek elçilerden bir elçi üzerine getirilmektedir. Bu sorununu cevabını elbette Allah bilmektedir. Biz buradan, konuşma adabını ve bir konuya nasıl gireceğimizi öğreniyoruz.

GÜLDÜREN DE O'DUR

Hüznü vardır elbet Rabbi olanın

‘Güldüren de O’dur, ağlatan da O!’

Tökezlersen: ‘Korkma, ben varım!’ demem

‘Güldüren de O’dur, ağlatan da O!’

 

Derim ki: Allah var, sarıl hayata

Dikil zulme karşı, dikil bir daha

Her karanlık gece mecbur sabaha

‘Güldüren de O’dur, ağlatan da O!’

 

‘Ben prensim.’ diyen çirkin kurbağa

Güllerin arasında girerse bağa

Bir kere yüz verme umutsuzluğa

‘Güldüren de O’dur, ağlatan da O!’

 

Olmamışsa sana kör kuyu vaha

Gönlün yönelmesin asla eyvaha

Hiç unutma, söyle, aşkla bir daha

‘Güldüren de O’dur, ağlatan da O!’

 

Madem var eden O, niçin zulmetsin

O ister her zaman kuluna yetsin

Hayat her insana şunu öğretsin:

‘Güldüren de O’dur, ağlatan da O!’ (Necm:43)

KENDİME DEDİM

Zannetme el için yazıp çizdiğim

Yumruğum altında nefsi ezdiğim

İnci, mercan, yakut gibi dizdiğim

Sözlerimi ben hep kendime dedim.

 

Zor günde dermansız dizin direği

Susuz kalmış gibi yanmış yüreği

Çıldıran zihnimi teskin gereği

Sözlerimi ben hep kendime dedim.

 

Bazen yerde bazen gökte dolaşan

Misk ü amber gibi aşktır yol aşan

Kulaklardan önce kalbe ulaşan

Sözlerimi ben hep kendime dedim.

 

Karanlık yağarken inceden ince

‘Ab-ı hayat geldi, için!’ deyince

Ayten dahi beni dinlemeyince

Sözlerimi ben hep kendime dedim. 

KURAN BİZE NE KADAR KILAVUZ OLABİLİYOR?

Kur'anî Hayat Dergisi (sayı 2015/44)

İslam Nedir?

Dünya Müslümanları olarak uzun zamandır, arka arkaya çok sıkıntılı dönemler yaşadığımız herkesin malumudur. Yaşadığımız sıkıntıları aşabilmemiz için ilk yapmamız gereken şey, doğru bir İslam tarifinde karar kılmamızdır. ‘İslam nedir?’sorusunu Allah’a yani vahye/Kuran’a sorarak, aldığımız cevapla yetinmeliyiz. Zaten ‘Kuran, insanlığın sorması muhtemel sorulara verilmiş cevaplar toplamıdır.’denilse doğru söylenmiş olur. Çünkü insanlık bazı sorularını ancak Allah’a sorarsa doğru bir cevap alabilmek imkânına sahiptir.

İslam, tüm insanlığın dini olduğu için evrenseldir; bu sebeple zemine bağlı yorumların İslam sayılması İslam’a verilen en büyük zarardır. Nüzul zamanına bağlı olan yanlarını, zamandan bağımsız olan hedeflerin önüne geçirmek İslam’a verilen en büyük zarardır. İslam’ı bir zamanın yorumları içinde dondurarak, sonraki insanların akıllarını ve tefekkürlerini işlevsiz kılmaya çalışmak, İslam’a ve Müslümanlara verilen en büyük zarardır. İslam’ı farklı kültürlerle yoğurarak, hepsi birbirinden farklı yüzlerce görüşle harmanlayarak bu karışımlara İslam demek, İslam’a verilen en büyük zarardır. Geçmişten getirilen veya kalan bazı şeyleri kutsayarak tartışılamaz kılmak, ‘la yüs’el’ insanlar ve kitaplar olduğuna inanmak ve bu görüşü insanlara İslam adına dayatmak, İslam’a verilen en büyük zarardır. Hâlbuki insan ve eserleri la yüs’el olamaz. (21/Enbiya:23)

Müslüman Kimdir?

Müslümanlar olarak yaşadığımız sıkıntıları aşabilmemiz için ikinci olarak yapmamız gereken şey, ‘Ben kimim?’, ‘Benim adım nedir?’, ’Ben nasıl olmalıyım?’ sorusunu, tek doğru yere yani tüm insanları yaratan ve onlara din olarak İslam’ı indiren Allah’a yani vahye/Kuran’a sorarak, aldığımız cevapla yetinmeliyiz.(5/Maide:3)

Bu soruyu soracağımız bilinerek verilen ‘’ Allah, hem daha önce hem de bu Kitap’ta size Müslümanlar adını verdi.’(22/Hacc:78) cevabı bize yetmeli ve hatta esasında kendimizi bu isme uygun hale getirmek için bir ömür çabalamamız gerektiği bilinmelidir. Çünkü bu ismi almak kolay, bu isimle kalmak ve yaşamak hiç de kolay değildir. Şirkin ve insan şeytanlarının her modelinin bulunduğu bir zaman diliminde, -Müslüman olabilmekten çok- Müslüman kalabilmek gerçekten ‘avuç içinde kor ateş tutmak’ gibi yakan bir durum olabilmektedir. Kalmaya çalışanların yaşadığı gibi

Hiç şüphesiz ki İslam’ın oluşturmaya çalıştığı şahsiyetin tek adı ‘Müslüman’dır. İslam, o şahsiyet eliyle geriye kalan hedeflerini gerçekleştirmek ister. Şahsiyet oluşturmayı ihmal ederek, hedeflere yönelmek, ekmeden biçmeye çalışmak gibi bir şeydir. Bu hususta da her insan, ilk olarak kendi şahsiyetini Kuran’a göre biçimlendirmekle mükelleftir.

Kuran Bunları Söylüyor mu?

Ülkemizde, Müslüman olduğunu söyleyenlerin hayatlarından, İslam telakkilerinin yansıması olan farklı kesitleri, kısa film görüntüleri şeklinde gözler önüne sermeye çalışalım. Sonra düşünelim, araştıralım: Allah/İslam/Kuran/Hz. Peygamber’in aldığı vahiy, bu vahyin hayata uygulanışı olan sünnet bize bunları söylüyor mu? Tüm bunların mesnetleri nelerdir?

Şöyle bir yöntemle bu yazıyı başlatalım: Eğer ben bir gayrimüslim olsam, içinde bulunduğum toplumun sapkınlıklarını ve şirkini fark ederek, dünyadaki dinleri(/yaşam tarzlarını oluşturan değerleri) incelerken sıra İslam’ı incelemek üzere Türkiye Müslümanlarının yaşam tarzlarını incelemeye gelse… Bu süreçte aşağıda yazacaklarımı görsem, insanlığın ilk andan beri Allah katındaki makbul tek dini olduğu söylenen bu din mensuplarının, din adına ortaya koyduğu bu sahneler hakkında acaba ne düşünürdüm?  

  • Sahne: Yer İzmir, Konak civarındaki bir camide kadınlar namaz kılıyor. Bir hanım geldi, o da namaza duracak, kıyafeti ayaklarına kadar uzun, buna rağmen bir etek aldı, bel kısmını dizlerine kadar indirerek eteğin ayakları üstünde yığılmasını sağladı. Orada birisi ona bakınca: - Ayakların görünmemesi lazım, dedi. –Ayaklar tesettür bölgesi değildir, dedi bakan. – Bizim oradaki hocalarımız öyle diyorlar, biz de öyle yapıyoruz, diğer vakitte görünse bile, namazda ayaklarımızı örtüyoruz. –Peygamber ve sahabe, bazen ayakkabılarıyla, ayakkabıları yoksa bazen de çıplak ayaklarıyla dururlardı namaza. Peygamber döneminde çorap fabrikası mı vardı? –Hocalarımız öyle diyorlar ama. – Peygamber ve sahabe öyle yapmamış ama…

İnançta Sünnetullah:Tevhid Yoksa Şirk Vardır

Çağdaş Şirk ve Çağımızın Putları

Kur'anî Hayat Dergisi (sayı 2015/42)

1-) ŞİRK NEDİR?

Şirk, çeşitli inançları içine alabilen genel bir kavramdır. Ulûhiyette, rububiyette, ibadette, duada, şefaatçi kılmada Allah ile beraber veya ayrı olarak Allah dışındaki bir varlığı, Allah’a ortak koşmaktır. Fayda, zarar, iyilik, kötülük konusunda, Allah dışında etken varlık kabulüdür. Esasında şirk, Allah’ı reddedenlerin değil, Allah’a iman ettiğini söyleyenlerin bir sapmasıdır. Fakat ne hikmetse, Allah’a iman edenlerden bir tek kişi bile kendisinin bunlardan olabileceğini düşünmemektedir. Hâlbuki bu konuda insanlığın durumu ‘Onların çoğu, şirk/ortak koşmadan Allah’a inanmazlar.’(Yusuf:106) şeklinde ifade edilmiştir.

Şirke düşenler, Allah’ı gerçekten en yüce bir ilah kabul ederken, ancak Allah’ın sevdiği ve dostu/evliyası olduğunu düşündükleri kişilere, şefaatçi olabileceğine inandıkları kişilere, meleklere ve melek sembolleri olduğuna inandıkları varlıklara, dinî lider kabul edilen kişilere saygı, sevgi, bağlılık göstererek Allah’a daha yakın olacaklarına inanırlar.

Şirk içeren tüm bu yönelişler, şu üç başlık altında ele alınabilir:

1-) Allah’a daha yakın olduğu düşünülen ölmüş veya hayattaki insanlara yönelme

2-) Melekler ve cinler gibi soyut varlıklara yönelme

3-) Putlar/Heykeller ve semboller gibi cansız varlıklara yönelme

Şirkin/Allah’tan başka şeyleri tanrı edinmenin üç alameti vardır:

1-) Allah dışında başka şeylere dua ve ibadet etme

2-) Allah dışında başka şeyleri şefaatçi edinme

3-) Allah dışında başka şeyleri evliya edinme

Tüm bu değerlendirmeler genellenirse, şirk, kişinin manevi yönünü, Allah’tan başka tarafa çevirmesidir; ne yana ve kime çevirdiğinin hiçbir önemi yoktur.

2-) ŞİRKİN SEBEPLERİ

*Uzak ve yüce tanrı inancı: İnsan düşüncesinde, kişiye çok uzak ve çok yüce olan bir tanrı inancı, onu vesileler aramaya itmiştir. Bu düşüncede, tanrı öyle uzaktır ki herkes ona seslenemeyeceği gibi, o da her sesleneni muhatap kabul etmez. Bu ulaşılamaz ve seslenilemez tanrı inancını reddeden;  ‘Kullarım sana beni sorarlarsa,Ben onlara çok yakınım.’(2/Bakara: 186); ‘Biz ona şah damarından daha yakınız.’(Kaf:16) gibi ayetler bile insanları ‘uzak Allah’ telakkisi sonucu ortaya çıkan torpil arama alışkanlığından kurtaramamıştır.

* Suçluluk ve utanç duygusu: Bu duyguyla oluşan şirk, kişinin Allah karşısına çıkamayacak kadar suçlu olduğunu düşünmesinin bir sonucudur. İnsan, kendisi gibi çok günahkâr birinin Allah karşısına çıkmaya, ona dua etmeye yüzü olmadığını düşünür. Bunun için günahsız(!), tertemiz kişilerden ‘aracılar/vesileler’ edinmek gerektiğine inanır ve birisini bulur. Çünkü zaten bunu telkin edenler de tarih boyunca olmuştur. En ağır suçları işleyen insanlar bile eğer ‘Benim gerçekten çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu kullarıma haber ver.’(15/Hicr:49) ayetini bilse ve idrak etselerdi, aracı aramaya gerek duymayacaklardı. Çünkü ‘Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları affeder.’( Zümer: 53) müjdesini Allah, kendisine yönelerek tövbe eden tüm günahkâr insanlara vermektedir.

*İnsanlarla ilgilenmeyen, yasası olmayan bir tanrı telakkisi: Dünya üzerindeki inanç sahibi herkes, dünya dâhil tüm kâinatın Allah tarafından yaratıldığını ve ona ait olduğunu kabul eder, yaratıcılıkta ve mülkünde ortağı olmadığını bilirler. Yerleri, gökleri, arasındakileri Allah’ın yarattığını, idare ettiğini bilir ve söylerler. (Zuhruf: 9, 87) Güneşi ve ayı yörüngesinde tutanın, mevsimleri oluşturanın, günleri-geceleri sürdürenin, her canlıyı yaratanın Allah olduğunu kabul ederler. Fakat her nasılsa insandaki bu doğru telakki, kendisine gelince değişmiş, şirkin ne olduğunu bilmeyen kişilerin hayatları ve uygulamaları, bu bilgilere göre olmamıştır. İnsan, her şeyle yakından ilgili olan Yaratanın, kendisiyle –yaratma dışında- o kadar da yakından ilgilenmediğini düşünmüş ve hayatını yönlendireceği kurallar oluşturmaya çalışmıştır. Bunu yaparken aklın ve ilminin yetersiz gelebileceği hususları göz önüne almadan kendi telakkilerini öne çıkarmış, vahiy yokmuş gibi davranmıştır. ‘Kavmim bu Kur'an'ı terk edilmiş bir kitap olarak bıraktı.’ (25/Furkan:30) ayeti bu durumu ifade eder.

MÜSLÜMANLARIN ÜMMET OLAMAYIŞI ÜZERİNE

Kur'anî Hayat Dergisi (sayı 2015/41)

‘İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabb’inizim. Öyleyse bana ibadet edin.’(21/Enbiya:92)

İslâm kültüründe ‘ümmet’; önderi Hz. Muhammed (sav), kitabı Kuran-ı Kerim olan dünyadaki tüm Müslümanların oluşturduğu toplumu ifade eder. İşte bu ümmet içerisinde, kendisini İslam’a nispet edenlerin önemli bir kısmı İslam’dan uzak bir hayat yaşıyor fakat dininin İslam, kendisinin Müslüman olduğunu söylemekten de geri kalmıyor. Bu durumun ne kadar anlamlı olduğunun kritiğinden önce, ‘Müslüman’ım diyen bazıları neden İslam’a uzak durmaktadırlar?’ sorusunu gündeme almak istiyoruz. Çünkü bu uzaklık Müslümanları ümmet olmaktan alıkoymaktadır.

Müslüman’ım, diyen bazıları, İslam’a neden uzak durmaktadırlar?

Müslümanların İslam’a uzaklıkları, ‘ailevî, bireysel, sosyal ve siyasî’ bazı başlıklar altında incelenebilir.

* Ailenin eğitim görevini yapmaması

Kişilerin İslam’a uzak durmalarında ilk ve en önemli etken, aileden bu hususta hiçbir eğitim ve yönlendirme almamış olmalarıdır. Bir çocuğun iyi terbiyesi için daha çocuk oluşmadan önce anne-baba adayının her anlamda hazırlık yapmaları gerekir. Her çocuk anne karnında oluştuğu anda onun terbiyesi de başlar ve ölümüne kadar devam eder. Temel karakterin üç yaşına kadar oluştuğu düşünülürse bu yaşı geçiren çok geç kalmış demektir. Çocuğun tüm dini terbiyesi ailesi tarafından verilmelidir. Dışarıdan gerektikçe destek alınmalı fakat asıl sorumlunun aile olduğu unutulmamalıdır. Ailesinde gerekli terbiyeyi alamayan çocukların, ilerleyen yıllarda bunu telafisi gerçekten çok zor ve sancılı olmaktadır. Temel dini eğitimi ailesinden alamayan kişiler, ilerleyen yıllarda bunu telafi etmenin bir yolunu bulamamışlarsa dine uzak durmaktadırlar.

* Yeterlilik şartlanmışlığı

Kendisini İslam’a nispet edenlerin önemli bir kısmı, mevcut durumlarını seviye olarak kâfi görüyorlar. Bunlar, yaşadıkları uzaklığın farkında olmadıklarından, kendileri için ‘Ben İslam’dan uzak duruyorum.’demiyorlar. Durumlarıyla ilgili olarak kendilerinden daha kötülere bakıp ‘Ben iyi bir insanım.’diyerek kendini daha iyi hale getirme gereği duymuyorlar. Bunların çoğunun hayatında, mahiyetini bilemedikleri bir sürü şirk hâkim durumdadır. Hatta bunlar, severek-sevinerek yaptıkları bu eylemleri, dinde bir merhale gibi görürler. Çünkü şirk kişiye, zehirli bir otlakta otlayarak karnını doyuran ve şişerek ölen hayvanların durumunu yaşatır. Onlar bu süreçte kendilerini, hayatlarını, bildiklerini sorgulamaya yanaşmadıklarından, şirkin ve tevhidin ne olduğunu öğrenmezler, öğrenmek de istemezler. Bu sebeple durumlarını gayet iyi görür ve İslam’dan uzak hayatlarına devam ederler.

 * Yetersizlik şartlanmışlığı

Bazı insanlar, bilgi adına her şeyi okur, kendilerine gerekli gördükleri pek çok konuda uzmanlaşabilirler. Merak ettikleri her şeyi okuyup öğrenmeye çalışan bu insanlar, zihinlerine yerleşen şartlanmışlıkları sebebiyle Kuran’ı okumaz veya yüzünden okusalar bile anlamaya çalışmazlar. Bu özellikteki kişilerin iki farklı düşünceyle böyle hareket ettikleri görülür:

1-) Bunların bazıları, kendilerini, Kuran’ın hak ve hakikatini anlayacak seviyede görmezler. Böyle bir şeyin çok üstün özelliklere sahip olan kişilerin işi olduğunu düşünürler. Bu sebeple böyle bir çabaları olmaz.

2-) Bunların bazılarına ise bu telkin edilmiştir. Toplumları yönlendirmek isteyen kişiler, insanları Kuran’dan uzak tutmaya çalışırlar. Öyle her kişinin Kuran’ı anlamasının mümkün olmadığı, bu konuda uğraşırsa sapıtabileceği telkini yapılarak, kitlelerin kendilerine bağlı olmasını sağlarlar. Böylece, kişiyi insan kılan iradesi de bir başkasının kontrolüne geçmiş olur. Bu iddia, güya İslam’ı sevdiğini söyleyen Müslümanlar tarafından, İslam adına ileri sürüldüğü gibi, İslam düşmanları tarafından da toplumların Kuran’dan uzak tutulması adına da telkin edilir. İşte bu iki sebeple de kişiler İslam’dan uzak hayatlarına devam ederler.

* Cehaletinden hoşnut olma

İnsanlar, bilgi karşısında şu tavırlardan birini gösterirler:

1-) Bilgiye ilgi göstermeyerek yok sayma

2-) Bilgiyi okuyup öğrendikten sonra gereğini yapmama

3-) Bilgiyi öğrenme ve öğrenilenin muradına aykırı şeyler yapma

4-) Okuma, öğrenme, anlama ve gereğini yerine getirme

İnsanlar, İslam’ı öğrenmek için ‘anlama’ eksenli, daimi ve samimi bir çabanın içinde olmazlarsa İslam konusunda cahil kalırlar. Yaşanan cehalet iki koldan gelişir:

a-) Kendisi öğrenmez

b-) Başkaları da öğretmez

Okumak, dinlemek, tefekkür etmek, bilgilenmenin en asli üç yoludur. Her üçü de aklını kullanmayı gerektirir. Aklını kullanma; zor, yorucu fakat hayatın anlamını algılamanın, hayata anlam katmanın tek yoludur. Hayatının bir anlamı ve gayesi olmayan kişiler, ömürleri boyunca bunalımlardan bunalım beğenirler. Hâlbuki yarını daha iyi yaşamanın tek yolu, bugünkü yanlışları ve sorunları doğru tespit ederek tekrarlamamaya çalışmaktır. Dünya üzerinde yaşanan her sorun, daha önceden de yaşanmıştır. O zaman yaşayanlar ne yapmışlardır? Kuran’ı ve insanlık tarihini öğrenmek, bunu öğrenmeyi sağlar. Bu konuda cehaletini giderme gereği duymayan kişiler, huzursuz bir ömür içinde İslam’dan uzak hayatlarına devam ederler.

BİR ZÜMRÜDÜANKA HİKÂYESİ - 14

Bir Zümrüdüanka Hikâyesi -13

Zümrüdüanka düşünüyordu, neden herkes bir şeyleri, birilerini kuşatarak, sararak, kafese ya da saksıya koyarak sınırlamayı, kontrol etmeyi istiyor. Biliyordu ki her sınırlamada bir kontrol arzusu vardır. Her kontrolde ise kendisini daha üstte hisseden gerçek ya da sanal bir üstünlük durumu…

Neden, dedi Zümrüdüanka, neden böyle? Acaba bu durumun değiştirilmesi mümkün değil mi? Neden herkes başkalarının en fazla kendilerinin bulunduğu ya da uygun gördüğü kadar özgür ya da güçlü olmasına rıza gösteriyor da fazlasından hoşnut olmuyor. Ben, dedi, işte bunu anlamıyorum. Neden herkes, başkalarını en fazla kendileri kadar olmaya zorluyor. Eğer bazıları daha fazla bir şey olabilecekse buna neden engel olunuyor? Acaba bu durum bir kıskançlık mı yoksa daha fazla olunabileceğine dair inançsızlık mı? Ya da bazılarının kendisinden daha fazla şey olmalarını, kendisine duyulan hayranlık ve sevgi için bir tehlike olarak görmek mi yaşanan bu sıkıntının temelindeki asıl sebep. Asıl sebep ne olursa olsun, Zümrüdüanka yaşanan bu durumun, hiç kimsenin olamadığı kadar farkındaydı.

Derin düşüncelere dalıp gitmişti. Birden, bir ses duydu ve başını çevirdi. Tam arkasında bulunan bir dosya vardı. Aldı, inanamadı. Bu senelerdir herkesin üzerinde tartıştığı Nerya’ya ait notlardı. Açtı dosyanın ilk sayfasını. Gördüklerine inanamadı. Bunlar kuşdilinin senelerdir olup olmadığı tartışılan en değerli eseriydi. Nerya’ya ait bazı sözler herkesin dilindeydi ancak ona ait olduğu söylenen bir dosyadan söz ediliyordu fakat bunun gerçekten olup olmadığıyla ilgili farklı görüşler vardı. Hayranlıkla açtı ve yüzüne yayılan gülümsemeyle okumaya başladı:

‘Burada yazılanlar, Belkıs’a gönderilen mektuplar türündendir. Mantıku’t-tayr’ın ulaştığı en son sırları burada bulacaksın! Sen, ilk anda onu getireni görmesen ve bilmesen de onu getiren Hüdhüd’dür. Bu yüzden ben de Hz. Süleyman Peygamber’in gönderdiği mektubun başlangıçla sözlerime başlıyorum:

‘Bismillahirrahmannirrahim

Allah’a hamd olsun. Allah’ın bütün peygamberlerine ve ahir zaman peygamberi Ahmed Mahmud Muhammed Mustafa’ya sayılar adedince salât ve selam olsun.

Sayfa 28 / 40

VİDEOLAR


Aile ve Toplumsal cinsiyet eşitliği (21.12.2024)
Aile ve Toplumsal cinsiyet eşitliği (21.12.2024)
israil Gerçeği-2-(Arz-ı Mev’ud - Yeşayanın Kehaneti) (06.12.2024)
israil Gerçeği-2-(Arz-ı Mev'ud - Yeşayanın Kehaneti) (06.12.2024)

İsrail Gerçeği-1 (29.11.2024)
İsrail Gerçeği-1 (29.11.2024)
Kur’an’da Önerilen Müslüman Ahlâkı (16.05.2024)
Kur'an'da Önerilen Müslüman Ahlâkı (16.05.2024)

Allah’ın Dostları-Veli/Evliya (23.05.2024)
Allah'ın Dostları-Veli/Evliya (23.05.2024)
Allah Neden Vardır? (02.05.2024)
Allah Neden Vardır? (02.05.2024)

Mutluluk Nedir? (25.04.2024)
Mutluluk Nedir? (25.04.2024)
Kur’an’a Şirk Koşmak.(07.03.2024)
Kur'an'a Şirk Koşmak.(07.03.2024)

Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)
Narsizm, Sekülerizm, Deizm. (02.03.2024)
Rasulullah’ın Kur’an’la İlişkisi (22.02.2024)
Rasulullah'ın Kur'an'la İlişkisi (22.02.2024)

Kur’an’a Göre ’insanların çoğu’ (15.02.2024)
Kur'an'a Göre 'insanların çoğu' (15.02.2024)
Kur’an’a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)
Kur'an'a Göre Din Tüccarlığı. (08.02.2024)

Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)
Yaşamın Amacı Anlamı. (19.01.2024)
Kur’an’da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)
Kur'an'da İnsana Sorulan Sorular. (12.01.2024)

Sorumluluk Bilinci, Kur’an’a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)
Sorumluluk Bilinci, Kur'an'a Göre İnsanın Sorumlulukları. (04.01.2024)
İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)
İnsanın Dünya Sınavının Konuları (28.12.2023)

Kur’an’ın Aile Önerileri (21.12.2023)
Kur'an'ın Aile Önerileri (21.12.2023)
Cihad Nedir? (14.12.2023)
Cihad Nedir? (14.12.2023)

Allah’ın Orduları (07.12.2023)
Allah'ın Orduları (07.12.2023)
Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)
Lanet-Lanetlenme Nedir? (30.11.2023)

Siz Diyorsunuz ki - Kur’an Diyor ki (26.10.2023)
Siz Diyorsunuz ki - Kur'an Diyor ki (26.10.2023)
Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)
Sadaka ve Zekat Nedir? Kaç Çeşit Sadaka Vardır?(09.11.2023)

Kur’an’ın Anlaşılması Önündeki Engeller ’Çeviri Sorunu (02.11.2023)
Kur'an'ın Anlaşılması Önündeki Engeller 'Çeviri Sorunu (02.11.2023)
Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)
Ecel ve Ecel i Müsemma (19.10.2023)

Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)
Kader Nedir? Kader Algımız Nedir? (12.10.2023)
Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)
Kıyamet Çeşitleri (05.10.2023)

Kadın Çıkmazları (20.06.2021)
Kadın Çıkmazları (20.06.2021)
Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri  (23.04.2019)
Ailevi Mutluluğun Temel İlkeleri (23.04.2019)
Joomla templates by Joomlashine